GAZ LAMBASI
Karşıdan bakıldığında, teknolojinin olmadığında kullanılan, güneş battıktan sonra insanların bir müddet daha uyanık kalmasını sağlayan, kullanıldığı dönemde, gaz yağını temin etmesi zor olduğu için, başında uzun zaman geçirmek için nadir kullanılan bir nesne.
Çocukluğumda en mutlu olduğum anlar; elektrikler kesildiğinde gaz lambasının yakıldığı, ailecek lambanın loş ışığında toplanıldığı, dış dünyayla tüm irtibatın koptuğu, sadece o anın yaşandığı zaman dilimleri.
Hele birde dışarıda gök gürültülü yağmur yağıyorsa, gökyüzü yarılıyormuşçasına evi sarsarak gürüldüyorsa, şakır şakır yağmur damlaları cama çarpıyorsa, rüzgarın haşmetiyle ağaç dalları camlarda tıkır tıkır ses çıkartıyorsa, sıcacık odun sobası çıtır çıtır sesler çıkartarak yanıyorsa, huzur kelimesinin benim açımdan soyuttan somuta geçtiği eşsiz anlardı.
Lambanın fitilinden yayılan titrek naif ışığın, odanın en uzak köşelerine dağıldıkça, incelip azalarak aydınlattığı odada yarattığı ambiyans eşsizdi. Bir de camın içindeki alev titreyerek etrafa ışık dağıtırken, inceden inceye odaya yayılan, rahatsızlık vermeyen hafif gaz kokusunu, nerede duysam bilinçaltımdan bu anlar çıkar, gözümün önüne serilir.
Şimdilerde ise çocukluğumdaki o salt huzur anlarını her ne kadar yakalayamasam da, sabah beş buçukta uyanıp, yaşamımda aydınlanmak için her türlü alet edevat, mum çeşidi bulunmasına rağmen gaz lambamı yakıp ışığının loşluğunda kitaplarım, kalemim, defterimle baş başa kaldığım eşsiz anlarımı yaşıyorum.
Kitaplarımın bilgi okyanusunda kulaç atarken, farkındalık çarkım dönerken, rehberimin ışığını takip ederken, kalemimi boş bir sayfada gezdirip sınırsız özgürlük alanında gezinirken gaz lambam, fitilinden yayılan aleviyle salına salına bana eşlik ediyor.
Bu atmosferde biraz şair ruhlu olsam ne Cemal Süreyya’lar Nazım’lar çıkar içimden. Denedim olmuyor, duygusal incelik durumum belli bir noktaya kadar, bu hissiyat düzeyim şiir yazabilmeye elverişli değil. Ben anladığım yoldan, kendime has idrak alanımdan, yeterlilik noktamdan yürümeye devam edeyim. O işi üstatlarına bırakmaya karar verdim…
Gaz lambasına olan bu sempatim ressam olmam hasebiyle tuval üzerinde de zuhur buldu. Deneme çalışmalarım arasına bir tane de gaz lambası tablosu ekledim. Resmi yaparken çocukluğumdaki en duru huzur anlarını yaşayarak yapmam şahane bir duyguydu.
Işığın etrafa yayılışı, camın üzerindeki yansımalar, etrafa saçılan huzmeler, zeminde duran anahtarın evimizin, eski demir kapısının anahtarıyla tesadüfen aynı olması, resmin mistik ambiyansının, bendeki gaz lambasının ‘loş ışık imgesi’ ile aynı olması hoştu.
Tabii burada gaz lambasından, bu kadar özlemle bahsederken, evrene tamamen ‘Gaz lambasıyla aydınlanabileceğimiz bir yaşam istiyorum’ mesajı göndermiş olmayayım.
Ülkemizin zihniyet, sosyolojik , ekonomik imkan ve olanaklar açısından bin dokuz yüzlerin başına doğru evrilmeye başladığını hissettiğimiz bu dönemde yıllar sonra oturup ‘’Ah ah elektrik ne güzeldi, düğmeye bastık mı her yer aydınlanıyordu, bir noktada sabit kalmıyorduk, evin her yerinde dolaşabiliyorduk’’ minvalinde yazılar yazmam umarım.
Evren yaratıldığından beri, dünya var olalı, insanlar dünyada yaşam yolculuğuna çıkalı, bu güne kadar gelmiş geçmiş tüm insanlar arasında; güvenlik, sağlık, ulaşım, özgürlük, mutluluk, konfor kısacası ‘kaliteli yaşam’ anlamında hayatın olabilecek en iyi şartlarda olduğunu düşündüğüm bu zaman diliminde bir erişkin olarak var olduğum için şahsen, kendimi oldukça şanslı buluyorum.
Teknolojiyi, bilimi, uygarlığı, konforu, medeniyeti çok seven biri olarak, gaz lambasının yaşamımızda huzurun simgesi, dinginlik aracı, tatlı bir anı olarak kalması dileğimle.