‘Bir elma çekirdeğinin içinde bir elma bahçesi gizlidir. Ama bu elma çekirdeği bir kayaya denk gelirse onun içinden hiçbir şey çıkmaz…
Yirmi yıl önce bir kitapta karşıma çıkan bu sözü, o dönemde ajandama not almıştım.
Adeta zihnime kazındı.
Felsefeye, sosyolojiye, psikolojiye oldum olası meraklı, ilgili biri olarak, var oluşu, değer öğretilerini, insan ilişkilerini, toplumları, coğrafyaları objektif olarak gözlemlerken, bakış açımda bir mercek görevi gördü.
Sevgi, Ahlak, Eğitim, Yaratıcılık, Bilim, Bilgi, Potansiyelini gerçekleştirebilme, Kendini gerçekleştirme, Kişisel gelişim vb anlamında…
Yirmi yıl önce bir kitapta karşıma çıkan bu sözü, o dönemde ajandama not almıştım.
Adeta zihnime kazındı.
Felsefeye, sosyolojiye, psikolojiye oldum olası meraklı, ilgili biri olarak, var oluşu, değer öğretilerini, insan ilişkilerini, toplumları, coğrafyaları objektif olarak gözlemlerken, bakış açımda bir mercek görevi gördü.
Sevgi, Ahlak, Eğitim, Yaratıcılık, Bilim, Bilgi, Potansiyelini gerçekleştirebilme, Kendini gerçekleştirme, Kişisel gelişim vb anlamında…
Elma bahçesine dönüşebilenler…
Elma bahçesine dönüşebilmekle zerre ilgisi olmayanlar…
Kayaya denk geldiği için tüm ömrünü şikayet ederek geçirenler…
Kayanın kaya olduğunu fark edip, en verimli toprağın arayışında olanlar…
Toprağa denk gelip, rehavetten, tembellikte, miskinlikten, sahip olduğu hazinenin kıymetini bilmeyenler…
Verimli toprakları kayaya dönüştürerek değer çıkarımlarında bulunan bedbahtlar…
Sürekli yaşamından şikayet eden bir birey, kayaya denk geldiğinin ne kadar farkında.
Elma bahçesine dönüşebilmek ne kadar umurunda?
Evlilik yaşamının merkezinde, sevgi, saygı, değerlere önem verilmeyen, evliliği basit ego tatmin aracı olarak gören, kendine hayrı olmayan ebeveyn ve bakıcılar elinde, yetişen, değer görmeyen, benliğiyle ilgilenilmeyen, kaya gibi sert , kendi yaşamlarının sevgisiz kalplere çarpan bireyler topluma ne kadar faydalı olabilir.
Bırakalım toplumu, kendi bedenlerine, kişiliklerine, var oluşlarına özsaygı besleyip, yaşamlarının kontrolünü alabilen bireyler olup elma bahçesine dönüşebilmelerini ne kadar bekleyebiliriz?
Genellikle yaşlı egemen kültürlerin, ataerkil yapının egemen olduğu toplumlarda, üç yüz dört yüz yıl öncesinin düşünce yapısının, değer anlayışının, baskı dayatma yoluyla uygulanmaya çalışıldığı, dogmaların geçerliliğini koruduğu, bireysel gelişimin, bilginin eğitimin tehdit olarak algılandığı, kadınların ve gençlerin potansiyel suç unsuru, inen ilk ayetin ‘OKU’ olmasına rağmen okumanın; okumayanların, okuyamayanların kendi var edebilmek adına, komplekslerini, hegomanyalarını, yetersizliklerini bertaraf edebilmek için cehaleti, pasifliği erdem! Olarak lanse ettikleri toplumlarda bireyin elma bahçesine dönüşmeye yeltenebilmesi ne kadar mümkün olabilir?
Yaşadığımız coğrafyanın yüz yıl öncesinin kayadan daha sert kültürel dokusunun Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Bilgi, bilim, bireysel gelişim, gelecek, gelişim odaklı devrimlerinin neticesinde ülkeyi verimli topraklara dönüştürdüğü, eşsiz vizyonunun ışığının hakkını ne kadar verebiliyoruz?
Kadının aklına, benliğine, gücüne, yüreğine duyduğu güvenle, kadının hiçbir şekilde birey olarak görülmediği bir dönemde Sabiha Gökçen’in pilot olmasını sağlayıp göklerde uçuran sonsuz inancının aydınlığında, biz kadınların kayalarla, verimli toprakların ayrımını yapıp,
‘Elma bahçesine dönüşebilmek misyonumuz olmalı’
Kayaya denk geldiği için tüm ömrünü şikayet ederek geçirenler…
Kayanın kaya olduğunu fark edip, en verimli toprağın arayışında olanlar…
Toprağa denk gelip, rehavetten, tembellikte, miskinlikten, sahip olduğu hazinenin kıymetini bilmeyenler…
Verimli toprakları kayaya dönüştürerek değer çıkarımlarında bulunan bedbahtlar…
Sürekli yaşamından şikayet eden bir birey, kayaya denk geldiğinin ne kadar farkında.
Elma bahçesine dönüşebilmek ne kadar umurunda?
Evlilik yaşamının merkezinde, sevgi, saygı, değerlere önem verilmeyen, evliliği basit ego tatmin aracı olarak gören, kendine hayrı olmayan ebeveyn ve bakıcılar elinde, yetişen, değer görmeyen, benliğiyle ilgilenilmeyen, kaya gibi sert , kendi yaşamlarının sevgisiz kalplere çarpan bireyler topluma ne kadar faydalı olabilir.
Bırakalım toplumu, kendi bedenlerine, kişiliklerine, var oluşlarına özsaygı besleyip, yaşamlarının kontrolünü alabilen bireyler olup elma bahçesine dönüşebilmelerini ne kadar bekleyebiliriz?
Genellikle yaşlı egemen kültürlerin, ataerkil yapının egemen olduğu toplumlarda, üç yüz dört yüz yıl öncesinin düşünce yapısının, değer anlayışının, baskı dayatma yoluyla uygulanmaya çalışıldığı, dogmaların geçerliliğini koruduğu, bireysel gelişimin, bilginin eğitimin tehdit olarak algılandığı, kadınların ve gençlerin potansiyel suç unsuru, inen ilk ayetin ‘OKU’ olmasına rağmen okumanın; okumayanların, okuyamayanların kendi var edebilmek adına, komplekslerini, hegomanyalarını, yetersizliklerini bertaraf edebilmek için cehaleti, pasifliği erdem! Olarak lanse ettikleri toplumlarda bireyin elma bahçesine dönüşmeye yeltenebilmesi ne kadar mümkün olabilir?
Yaşadığımız coğrafyanın yüz yıl öncesinin kayadan daha sert kültürel dokusunun Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Bilgi, bilim, bireysel gelişim, gelecek, gelişim odaklı devrimlerinin neticesinde ülkeyi verimli topraklara dönüştürdüğü, eşsiz vizyonunun ışığının hakkını ne kadar verebiliyoruz?
Kadının aklına, benliğine, gücüne, yüreğine duyduğu güvenle, kadının hiçbir şekilde birey olarak görülmediği bir dönemde Sabiha Gökçen’in pilot olmasını sağlayıp göklerde uçuran sonsuz inancının aydınlığında, biz kadınların kayalarla, verimli toprakların ayrımını yapıp,
‘Elma bahçesine dönüşebilmek misyonumuz olmalı’