Israrla telefon çalıyor. Telefon pantolon cebimde ve emniyet kemerinin altında sıkışmış. Direksiyondayım. Arabayı sağa çeksem yer yok. Trafik yoğun. Direksiyonda telefonu açsam! Hem tehlikeli hem de yasak.
Hay Allah, kimdir bu derken ıhlaya tıslaya telefonu cebimden çıkardım. Yasakta olsa, gözüm trafikte kulağım telefonda. Alo… Alo. Recai Bey sizsiniz sanırım. Sesinizi tanıdım. Bizim kitapçı, pardon kütüphaneci. Tanımamak elde değil. Köy, kent demeden altmışa yakın kütüphane açtı. Dile kolay. Telefonun öbür ucundan “Hocam 24 Mart 2023 Cuma akşamı, Karşıyaka Evlendirme Dairesi üstündeki restoranda bekliyorum. Sizin de yakından tanıdığınız dostlarla bir araya geliyoruz. Mutlaka gelmelisiniz.” dedi ve kapattı. Bende içimden “Bıkmadı bu adam. Sanırım yeni bir kütüphane açacak galiba diyerek telefonu boş koltuğun üzerine bıraktım”.
Çocukluğumdan beri kitapçılara, kütüphanelere karşı sempati, yakınlık duyarım. Eşimle birlikte bir kitapçının önünden geçerken “bırak bırak sonra bakarsın” diye engeller. Kitabın olduğu yerde her zaman bir huzur ve mutluluk duyarım.
Bir yandan bu davetin anahtarlarını çözmeye çalışırken bir yandan da Şanlıurfalı Kitapçı, gazeteci, yazar Ahmet Naci İpek gözümün önüne geldi. Şanlıurfa'ya 2000 yıllarında Harran Üniversitesi için gittiğimde ilk uğradığım aradığım yerlerin başında kitabevleri vardı. Çok yoktu. Anımsadığım iki kitapçı vardı. Birincisi Halef Eren. Diğeri,1950’li yıllarından beri kitapçılık tutkusuyla hizmet veren Şair Naci İpek Hocam ile 2000 yılının ilk günlerinde tanışmıştım. Buram buram kitap kokan dükkanında, küçük masasında deftere bir şeyler karalıyordu. Tanıştık. “Urfa ile ilgili bir kitabın sonuna geliyorum. Adı; Son Urfalılar” olacak demişti. Kitap dükkanı adeta bir kütüphane görünümündeydi. Tavanlara kadar yığılı kitaplar hep birlikte hoca ve bizim sohbetimizi izliyorlardı.
Sohbet o kadar derinleşti ki; benim oturduğum, daha çok sandalye görünümlü koltukta kimler kimler oturmamış ki? “Yaşar Kemal, Bekir Yıldız, Erdal İnönü, Fikret Otyam ve daha niceleri. Bu gördüğün kitapların çoğu o sohbetlere şahittir” demişti.
Fethiye’de de daha çok sömestre tatillerinde uğradığım Osman Orhan’ın kitap dükkanı da adeta bir kütüphaneydi. Kitaplar adeta dışarı fırlayacaklarmış gibi birbirinin üzerine çıkarlardı. Biz kitap kurtlarına kendilerini beğendirmeye çabalarlardı.
Telefonda sözleştiler o gün geldi Karşıya Evlendirme Dairesi üstündeki restoranın kara tarafındaki salonunda toplandıklarını öğrendim. Kapıdan girince uzun bir masa etrafında sıralanmış, çoğu Atatürk Cumhuriyetinin yetiştirdiği değerli hocalar, dostlar akşam sohbeti ediyorlardı. Recai Hoca hemen beni ve masadakileri karşılıklı tanıştırdı.
Masa; antik çağ dönemindeki konsillerinin toplantılarını andırıyordu. İçimden tarihi bir toplantı olacak diye geçti. Yılların eskitemediği Ortopedist Prof Dr Veli Lök Hocamız başta olmak üzere daha çok aksaçlılar çoğunluktaydı. Hatay M. Kemal Atatürk önceki dönem rektörlerinden Patolog Prof. Dr. M. Şerefettin Canda, İzmir CHP Milletvekili Aday Adayı Pediatrist Prof. Dr. Tanju Çelik, Dokuz Eylül Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Havıtçıoğlu, Genel Cerrah Doç. Dr. Yasin Peker, Oftalmolog Doç. Dr. Erkan Ünsal, Tabip odasının önceki dönem başkanlarından Ortopedist Op. Dr. Fatih Sürenkök ve Jinekolog Op.Dr. Lütfi Çamlı, Nörolog Dr. Şule Peker, işyeri hekimi Dr. Barış Akyol, Karşıyaka Kent Konsey Başkanı Selman Boyacıoğlu, yıllardır örgüt yöneticiliği yapan CHP İlçe Başkan Yardımcısı ile Recai Şeyhoğlu ve eşi.
Çoğunluğu doktor olan masada İzmir’in heykeltraş ve diğer değerlerli, dostlar ve geleceğimizi temsilen bir genç de vardı.
Recai Hoca her zamanki gibi uzun bir açış konuşmasından sonra konuklara söz verdi. 90 yaşına rağmen hekimliğini en iyi şekilde yapmaya devam eden, bilim dünyasına birçok yenilikler, buluşlar kazandıran Prof Dr Veli Lök Hocamız ile ilgili konuşmalar yapıldı.
Konuşmalar, söylevler oturma sırasına göre yapıldı. Sürenkök; Veli Lök’ün Tabip Odası Başkanlığından itibaren toplum hekimliği, sosyal tıp ve sağlık alan çalışmalarından söz etti. İşkence ve İnsan Hakları alanındaki çaba ve mücadelesine değindi. Ben de Tepecik Doğum Hastanesinde bebek kaçırma olay sonrası çalışanlardan birkaç kişinin gördüğü işkence olaylarının Hocamız ve ekibinin değerlendirme, iz sürme, geç dönem işken bulgularını ortaya koyma süreçlerini anlattım. Dünya literatürüne geçen işkencelerin geç bulgularının saptanmasında sintigrafi - patoloji yani laboratuvar çalışmalarına değindim.
Şerefettin Hocamız, Veli Hocanın işkence olaylarının bilimsel belgelendirme, raporlama aşamalarının Birleşmiş Milletlere, oradan İstanbul Protokolünün oluşturma süreçlerine değindi. Veli Lök Hocamız masadakilere huzur ve gurur veren o mütevazi duruşuyla “insanların acı çekmesi beni derinden etkiledi. Bu çalışmalara yönlendirdi” diyerek insanlığa büyük bir hizmet vermenin öyküsünü anlattı.
Masanın diğer hatipleri de Veli Hocamızın ya hekim olarak, ya da bir aydınlanma meşalesi olarak nasıl etkilendiklerini anlattılar.
Nobel ödülü alan Aziz Sancar ve Orhan Pamuk’un Nobel ödülüne ulaşma aşamalarına değinilerek Veli Hocamızın da bir Nobel Ödülüne aday gösterilme konusunda hem bilime hem de insanlığa katkıları ile çoktan hak ettiği görüşü alkışlarla destek buldu. Nobel’e giden bu yolda önce 2023 seçimlerinin sonra da Nobel Ödül Komitesine başvurulması yönünde ortak karara varıldı.
Nobel’e aday gösterilmeyi çoktan hak eden Veli Lök Hocamıza oluşturulacak yol yordam çalışma ekibine katkı koyabilecek dostlarımızın destek ve önerilerini bekliyoruz.
03.04.2023
Göcek
YORUMLAR