Ekim ayının son gününün akşamında eşim Esen, konuğumuz ilkokul sınıf arkadaşım Dilek Söğütlü ve yardımcımız Ezo Hanım ülkemin birçok evinde olduğu gibi televizyonlarının başında günün yorgunluğunu giderirken ben de salonda, Halk Tv’de yayınlanan “Şirin Payzın ile Sözüm Var” programını dikkatle seyrediyordum. Programın ortalarına yakın sunucu CHP Genel Başkanının bir açıklamada bulunacağı (video gösterimi) anons etti. Ve ekranda CHP Yoksulluk ve Dayanışma ofisi sorumlusu Sayın Hacer Foggo ile birlikte kamera karşısında açıklamada bulundular. Çok önemli!. Ekranları başında pür dikkat dinledik. Çok çok hayati bir açıklamayı içimiz kararak dinledik.
Kemal Kılıçdaroğlu “Türkiye’de bir metamfetamin salgını var.” diyerek kara para ile zehir, uyuşturucu ilişkisini gündeme bomba gibi düşürdü. Türkiye uyuşturucu açısından bir köprü değil, büyük bir pazara dönüştürüldüğünün altını çiziyordu. “İstanbul uyuşturucu merkezine dönüştürüldü“ dedi. Bu noktaya gelmemizin en önemli nedeni olarak “ ikirli para” olduğunu iddia etti. Açıklama şimdiye dek yapılanların içinde en etkileyici ve düşündürücü olanıydı.
Derin Yoksulluk Ağı kurucusu Hacer Foggo ise metamfetamin kullanımının bazı mahallelerde 11-12 yaşına kadar indiğini belirtti.
Foggo, uyuşturucu madde kullanımıyla ilgili olarak: Uyuşturucu haplarına “Metin Amca” diyorlar. İnanılmaz derecede çok yaygın. 11-12 yaşlarına kadar inmiş durumda. Çocuklarımızı, gençlerimizi zehirliyorlar. Ziyaret ettiğim ailelerin ortak özelliği, çok yoksul aileler. Sürekli çocuklarının peşindeler. Yani okul önlerinde, hastane kapılarında...
"Yüzde 45.3 oranında bu uyuşturucuyu evlerde kullanıyorlar ama anne babaların kaygısı, çocukları yeter ki evde olsun. Sokakta düşüp ölmesin diye evlerinde çocuklarını kilitleyenler, zincirleyenler var."
Türkiye, İstanbul başta olmak üzere birçok yeri uyuşturucu bataklığına dönüşmüş durumda. Türkiye’nin Avrupa’nın Meksika’sına dönüştüğü iddia ediliyor. Uyuşturucu pazarı anlamında da gri listede. Dünya uyuşturucu kullanımı ve kaçakçılığı ile mücadele ile ilgili olarak BM; “Opioid küresel salgına dönüştü” uyarısında bulunuyor. Opioid, afyon çiçeği (haşhaş) ya da aynı etkileri yaratan sentetik versiyonları kapsıyor. Eroin gibi uyuşturucular da bunlar arasında. Çoğu ülkede önlem olarak reçeteyle verilen kodein de opioid içeren ve ölümlere yol açan maddeler listesinde yer alıyor. Sokakta “Med” “Metin Amca” dedikleri suni, kimyasallardan kolayca elde edilen opioid uyuşturucular en tehlikelileri. Hem ucuz hem çok kolay bulunuyor. Sadece 3 tablet tam bir uyuşturucu bağımlılığı yapabiliyor. Uyuşturucudan ölenlerin dörtte üçü opioid uyuşturuculardan. İnsanlığı çevre kirliliği ve sorunları kadar, hatta daha fazla tehdit ediyor. Ülke ve küresel olarak topyekün mücadele edilmelidir. Paranın egemen olduğu bir dünyada nasıl olacak? Kılıçdaroğlu ve Hacer Foggo’nun açıklamaları sonrası programa konsantrasyonum kayboldu. Sanki boğazım tıkandı. Kalktım mutfaktan bir bardak su içtim. Uyuşturucu sorununu derin derin düşünürken yıllar öncesine çocukluk yıllarıma gittim. Sıkılmazsanız sizlerle de paylaşmak isterim.
Fethiye 1957 depremini yeni yeni atlatıyordu. İstanbul’dan Göcek köyümüze elinde 1,5 yaşlarında kızı ile Meryem (Çomar) teyzemiz gelmişti. 6-7 yaşlarındaydım. Yoksulluk işte. Yaramazlık yaptığımızdan, işlerin yetişmediğinden annem bizi pataklar bazen de dayakla cezalandırırdı. O kara kaşlı kara gözlü son derece güzel giyimli Meryem Teyzemiz Anneme “çocuklarını döğme, yoksa hakkımı helal etmem” dediğini hatırlıyorum. Yıllar geçti. 1960 ihtilali- darbesi olmuştu. Ben ilkokul üçüncü sınıfının ortalarında sömestre tatilindeydim. Köyümüzü saran acı haber konuşuluyordu. ‘Göcek’li Meryem’i kocası 24 yerinden bıçakladı.’ ‘Gazetelerde üzeri gazete kağıtlarıyla örtülmüş resmi var’ dendi. Bende derin izler bırakan olayı en iyi kim bilir derken köyümüzün en yaşlılarından Yüksel Çelik ablamızı aradım. “Aboo… A kuzummm… O günleri birebir yaşadım” demez mi!. “Yoksulluğun diz boyu olduğu yıllardı. O güzeller güzeli Meryem ablam sevdiği adama kaçmak için ailesinden kaçıyordu. Babası ve kırmızı suratlı Çilenger Dayısı Meryem’i saklandığı yerden buldular, öyle bir dayak attılar, öyle bir dövdüler ki hiç gözümün önünden gitmez. Hiç kimsede kurtarmadı. Ah kızım! Ah… Biz çocuğuz ya… Koca koca adamlar. Verdiler sopayı verdiler dayağı. Çişini kaçırmış garibim. Sırın deresinde donunu yıkamıştı. Sonra dağlara kaçtı, elinde bir ip birde tahra ile. Kendini öldüreceğini sandım. Sonradan duydum ki. Dalaman Garkınküründe bir İstanbullu Garsona bir beşibirlik başlık parasına vermişler. Kör olasıca İstanbula varınca Haliç köprüsünde sokağa bırakıvermiş kızcağızı. Bir Astsubay sahiplenmiş dediler. Bir Tekstil işletmesinde işe yerleştirmişler. O iş yerinde eşi ile tanışmış, evlendirmişler. Bir kızı olmuş. Kocası meğerse ot mu dersin esrar mı her neyse ondan kullanıyormuş. Her gün işkence ve şiddet uyguladığı için, küçük kızı ile köyümüze kaçtı geldi. Araya insanlar girdi, ‘kara gözlümlü’ mektuplar derken aylar sonra kızı babasız büyümesin diye İstanbul’a geri döndü. Kocasının ota bağımlılığı iyice artmış. Aldıkları ücret yetmez olmuş. Ev içi sorunlar, kavgalar derken. Bir akşam kadın uyuşturucu getirmedi diye 24 yerinden bıçaklamış. Çok çalışkandı Meryem ablamız, bir güzel türkü söylerdi ki değme sanatçılara taş çıkartırdı. İnsanları özellikle çocukları çok severdi. Herkeslere işte aşta yardım ederdi”. Geleceğimizi tehdit eden uyuşturucu ile mücadele de sadece güvenlik güçleri ve önlemleri yetmez, topyekün her alanda uzun soluklu mücadele politikaları gerekir
Göcek
07.11.2022
YORUMLAR