“Ben inanmıyorum, biliyorum.” Carl Jung
İşte Sihir burada, ne güçlü bir his olduran ve bu da nasıl etkili bir anlatım sadece iki kelimeyle. Bunu hissettiğim anlar film şeridi gibi geçti gözümün önünden, inanmanın da ötesinde bir şey bu.
Bu haftaki yazımda bunu vurgulamaya karar vermiş, hangisini anlatsam noktasındayken gelmişti telefon.
“Didem’in dersi varsa geliyorum” deyip yola çıktım, Zumba dersi için spor klübüne gidiyordum. Sanatın büyülü keşiflerinden spor pistine ani bir inişti bu.
Yazım masadan öylece bakakalmıştı bana, başlığa yakışan bir örnek yine akışta gelecekti aslında. Ders bitimindeki sohbette çaktı şimşek birden.
Bu arada Zumba ile tanıştınız mı bilmiyorum; “Latin dansı ve müziklerinden ilham alan, ritim ve kareografileri etkili, ülkemizde de oldukça popüler olan bir fitness programı.”
Spor akademisini bitirip ilk çalışmaya başladığı spor klübünde tanımıştım Didem’i “Yarın İtalya, Rimini’ye gidiyorum, orada zumba festivali var” dediğinde zumba adı Türkiye’de henüz duyulmamıştı. Ee o bir balık burcu, doğası gereği sezmiş, ışığı görmüş yola çıkmıştı bir kere.
“Bir gün ben de o sahnede olacağım” demiş binlerce insanla birlikte izlerken Beto ve ekibini sahnede. Çok sürmeden Zumbanın yaratıcısı Beto’nun ekibinde sahnenin en önünde dans ediyordu dünyanın her köşesinde. Türkiye’de yaptığı organizasyonlarda da Beto ile aynı sahneyi paylaşmış, zumbayı tanıtmış, verdiği eğitici eğitimleriyle Türkiye’de bir çok eğitmen yetiştirmişti. Başarıda çalışmak, azim, sevmek, tutku, plan, program, özveri, istek, canlılık, heyecan olmalı şüphesiz, ama inanmak, hatta ondan da öte bilmek sözüne ne güzel bir örnek oldu Didem’in hikayesi.
“Bitse de başarımızı kutlasak dediğimi hatırlıyorum, o hafta sonu heyecanla kampanyayı herkese fark ettirecek detaylarla ilgilenirken. On beş günde yapılabilen ortalama rakamın tam on katı gerçekleşmişti son gün.” Aklıma geliverdi birden, kariyer yolunda olanlardan bir anım. “Bana ilham oluyor, deneyimleriniz çok kıymetli, sizde kalmasın aktarın lütfen” diyordu genç bir arkadaşım sohbetimizde. Hatta küçük küçük videolar çekelim diye de teklif etmişti. Belki bir gün sihirli dönemeçlerden başlayarak anlatırım.
Zumbaya döneyim, kısa sürede benim de haftada en az üç kez katıldığım ders olmuştu Zumba, bir gün yazılarıma konu olacağı aklıma gelmezdi.
Didem şu anda yine Rimini yolunda, sahnede ülkesini temsil etmeye gidiyor. Dün akşamki dersten sonra öğrendim, hatırlatınca Rimini’ye ilk gidişini. Teşekkürler Didem, inandığın ve bizi bu keyifli fitness dersi ile tanıştırıp an’da tuttuğun için.
Bu arada Zumba’nın yaratıcısı Beto’nun hikayesi de “Mucizeler mi işte onlar ansızın gelirler” dedirtti bana.
“Albert Beto Pérez, Kolombiyalı bir dansçı, koreograf, işadamı ve Zumba eğitmeni.
Kolombiya, Cali’de bekar bir anne tarafından büyütülen Pérez, ailesini desteklemek için 14 yaşında üç işte çalışmış. Tutkusu dans etmek olmasına rağmen, dans derslerine parası yetmemiş. Kolombiya'da ulusal bir lambada yarışmasını kazandıktan sonra, Cali'nin en iyi akademilerinden birine dans eğitimi almak için kabul edilince karşılığında step aerobik öğretmiş. 1999’da Miami, Florida'ya taşınmış ve aerobik dersleri vermeye devam etmiş. Bir gün, aerobik müziğini yanına almayı unutunca arabasında bulunan bir Latin müziği kasetini kullanmak zorunda kalmış. Bu kalıpların dışında deneyim, “mutlu kaza” olarak adlandırdığı o günden sonra bu müzikle dersleri hit olmuş. İşte devrimsel yeni bir dans-fitness egzersizi böylece doğmuş.
Günümüzde Zumba Fitness, 180 ülkede, 200.000 lokasyonda 15 milyon insana ulaşıyor, lisanslı eğitmenler yetiştiriyor.
Yıllar içinde, Pérez Canfitpro Yaşam Boyu Başarı Ödülü, IDEA Jack LaLane Fitness Lideri Ödülü, Canfitpro Yeni Özel Program Sunucusu dahil olmak üzere bir dizi ödül kazanmış ve hatta Cali, Kolombiya'da şehrin anahtarını almış.
Portakal ağaçları altına kurulan masada hazır olurdu akşam yemeğimiz, o sırada babam elinde sıcak pide ekmeği ile
görünürdü sokağın başında. Daha hızlı gittiğimi keşfetmiş olacağım ki sol kolumu pervane gibi döndererek koşardım karşılamaya. Geçmek bilmeyen o son anlar, müthiş bir haz, herkes masanın etrafında, bir zeytin ile açılırdı oruç ezan sesi gelirken Çifteminare Camisinden. Masamızda her zaman o yüze gülen yerli domatesin de içinde olduğu bir söğüş tabağı bulunurdu. “Eşek sıpası hepsini sen bitirdin” diye takılırdı bana babam.
Hayırlı Ramazanlar olsun, yokluk içinde olanları da unutmayacağımız….
Haftaya görüşene kadar hoşçakalın.
YORUMLAR