Göcek Gürsu Pırnaz Yayla Yürüyüşü ile ilgili anı öykülere devam. 3...
Nurettin Bey ise elinde bastonu, koca yürekli bir adam, ufak tefek olan sadece görüntüsüydü. Bilge Kabil’e Reis-i görüyordum ona baktığımda, elinde asası ekibin ardında ağır adımlarla yürüyor, dönüp baktığımda güven veriyordu dingin sakin duruşuyla. Çok düşünen az konuşan, çok iyi gözlemleyen, herşeyi görüp gerektiğinde müdahale eden, gölgesi ağır, herkese aynı mesafede güçlü bir kişilikti. O sert gibi görünen yapısı ardında herkese sevgi taşıyordu yüreğinde. Mütevazı duruşuna saygı duymamak mümkün değildi.
Yolun devamında bende bastonla ağır yürümek zorunda kaldığımdan grubu geriden takip eden Nurettin bey ile sohbet imkanı bulmuştum. Yol üzerindeki ağaçlar, bitkiler ve yörük hikayeleri dinleyecektim ondan.
Kendisi de yörük olan, bu göçü gerçekte yaşamış ruhunu özümsemiş biri olarak, etraftaki bitkiler, ağaçlar, geçtiğimiz mezarlarla ilgili verdiği bilgilerle zenginleşmiştim yine. Geçirdiğim kazanın bana hediyesi de belki buydu.
Buraya “şeytan taşlama” derler dedi. Bu bölgede çok fazla kurt olması ve sürülerini tehdit ettiğinden, çocukları “şeytanı taşlayın” diyerek taş atmaları için yönlendirirmiş yörükler.
"Bugün gibi gözümün önünde halamın kendini yerlere atarak çırpınması" dedi hüzünlü bir sesle.. "Küçüğüm o zamanlar, anlayamıyorum neler olduğunu. Kurtlar üç yüz koyunumuzu yiyince büyüklere nasıl hesap vereceğim diye haykırırmış meğerse halam" diyordu.
Bir belgeselde izlemiştim, yörük kadınlar doktorsuz, ebesiz doğururlarmış çocuklarını. Arkadaşlarla konuşurken, Nurettin beyi göç sırasında bir ceviz ağacı altında dünyaya getirmiş annesi demişlerdi.
YORUMLAR