Bulamıyorum, iki gündür her yeri didik didik arıyorum yok, yok, halbuki Fransa’nın masalsı şehirlerini anlatacaktım bugün.
Şöyle köpüklü bir kahve içeyim yanına da bir hurma, belki o zamana gelir. Hurma dedim de, siz de sever misiniz Trabzon hurmasını? Size biraz tuhaf gelebilir ama ben kahvenin yanında meyve yerim. Niye; meyveli pasta oluyor da, kahvenin yanında meyve neden olmasın ki, deneyin derim.
Kahveyi de içtim ama hala yok, bari sıcacık bir film açayım da ısıtsın kalbimi, belki bulurum. Karşıma “Hayal Etmekten Korkma” Secret filmi geldi, izlemiştim, tekrar olacak ama olsun sihri hatırlatıyor. Zihinlerimiz güzellikleri unutmaya çok yatkın zaten, içsel konuşmalarımızda da unutuyoruz çoğu zaman. Filmin bir yerinde “Tesadüf Tanrı’nın kimliğini gizleme yöntemidir” Albert Einstein diyordu. Bence de tesadüf yok sihir var.
Beni “Sihirli Yazarımız” diye paylaşıyor sevgili Eylem, bir gün uzunca bahsedeceğim kesişen sihirli yolumuzdan, “numerolojiturkiye” sayfasına bakın derim. Yazımı okuyunca “Müthiş ötesi olmuş, kaliteli kitlen bol olsun, şifalanmak isteyen herkese ulaşsın. Yazacağın her yazından frekansla şifalayacaksın herkesi. Kalemin şifa ve ilham dolu olsun.” demiş.
Yin Yang kuramı; hani bir tarafı siyah diğer tarafı beyaz. Beyaz tarafındaki sihri dile getirip, işaretleri görebilme gayretimden olacak. Siyah tarafından bahsetsem n’olacak ki, zaten hepimiz dibine kadar yaşıyoruz.
“Bırak gülümsemen dünyayı değiştirsin, ama dünyanın gülümsemeni değiştirmesine asla izin verme” Carol Burnett
“Okurken kendimi oralarda buluyorum, yine içimi ferahlattın, kimbilir kimleri aydınlatıp düşlerini ve gerçek yaşamlarını süslüyorsun, kendi kimliğini sanki o yıllarda yaşayan yazının içindeki bir şahsiyet gibi hissediyor insan, sanki oradaymışım gibi yazıların öyle sürükledi ki müzeyi gezip kafede bir kahve içmek istedim, senin gözünle oraları görmek harika, bu bilgiler ancak bu kadar keyifli anlatılabilirdi, hep yazın olur mu okurken insanın ruhu dinlenir, hatta içimden Fransızca şarkılar geçiyor, içime farklı bir mutluluk neşe kattı yazınız, teşekkürler betimlemeli ve gönülden anlatımınız için, bu kadar mı güzel anlatılır bir şehir biz neden bu ruhla göremedik, umut oldunuz bana, ben de hayata sizin baktığınız gözle bakmaya çalışacağım, sanatla ilgili çok kıymetli arşivlik bilgiler” gibi yorumlar gelince, işte bu dedirtiyor bana.
Siyah tarafı deyince; Astrolojide üç kötücül gezegen var. En kötücül olanı Pluto, valla yerle bir eder, ama güzel yanı küllerinden yeniden doğarsın, sonrasında direk zirvedesin. Ben yaşadım, hem de birkaç kez, belki sizler de yaşamışsınızdır. Zor bir durum ama çıkınca güler yüzün ve hiç unutmazsın neler yaşadın, kimler durdu yanında, çıkarken el veren görünür görünmez güçler, daha güçlenmiş çıkarsın buradan. Sonra gelen kötücül iki gezegense Mars ve Satürn’dür, öğretmen diye anlatılır Satürn, daraltır ama öğretir, yeter öğrenmedik mi hala diyesi geliyor insanın.
A bi dakka, astrolog Aytaç Öner şimdi paylaştı : “Oğlak burcunda gezegen birikmesi meydana geldi, Merkür, Pluto, Venüs ve Mars bu burçta ilerliyor, iki gün sonra ay da bu burca geceçek, güneş Satürn ile kavuşuma ilerliyor. Bu gökyüzü konumu gerçekten zor depresif ve neşemizi alan bir gökyüzü konumudur. Ama sorumluluk almak, çalışmak ve sabır gerektiren işler için iyidir. Sabredelim.”
Anlaşıldı şimdi, neden bu kadar daraldık.
Halbuki ben trenin en sevdiğim yerinde, cam kenarında, ortada masa üstünde kahvem yanında sıcacık çikolatalı kruvasan, tren garında durup aldığımız, önceki yazımda anlattığım türden bir dükkandan, yol alıyordum Asteriks ve Oburisk’e doğru. Yol yine inanılmaz bir şekilde sihire çıkmıştı. Nasıl mı? Kasabanın saygın büyücüsü Büyüfiks ile, kötülüklere karşı topladığı otlarla yaptığı sihirli iksirlerle gündemdeydi.
Sihire hepimiz inansak da birbirimizin elinden tutup yokluğa, yoksulluğa, adaletsizliğe son versek. Adalet deyince sinemamızın efsane ismi Fatma Girik’i kaybetmişiz, çok üzgünüm. Çocukluğumuzun o güzel siyah beyaz, sade günlerimizin süsü filmlerde rol model olmuş, hayal dünyamızı zenginleştirmiş efsane güzel. Derin bakan ışıltılı masmavi gözlerine, güzelliğine, güçlü duruşuna, filmlerindeki gibi adaletli, mücadeleci yapısına, aşklarına hayran olduğumuz muhteşem sanatçımız. Nurlarda uyusun
Kar yağıyor büyülü, kar yağışını ilk gördüğüm an gibi şarkılar söyleyip dansetmesem de gözümü alamıyorum. Bütün gece durmaksızın yağdı, her uyandığımda camı açıp birkaçının elime konmasını bekledim. Piyanonun her tuşunda binlercesi dökülüyordu yere, dönerek düşüyor toprağa, ağaca, çiçeğe. Fonda piyano eşlik ederken kemana, “Babamın Kemanı” filminden etkilendim sanırım.
Öyle güzel yağıyor ki, böylesi yoğun ama bir o kadar da sakin kar yağışını ilk kez görüyorum. Hadi kalınca giyin in bahçeye dedim, silkele ağaç dallarını. Başucumdaki minik kar küresini salladığım zamanki gibi, sanki kar küresinin içindeyim, içim neşeyle doldu. Sanki birisi koca bir kovaya doldurmuş başımızdan aşağıya döküyor. Sihirli ya... Nasıl sevimli bir köpek bu, yaptığımız kartopunu ona gösterip fırlatıverince koşuyor, bakıyor ki top yok, işte kahkahalarımız o şaşkın ifadesine.
Kocaman kanatlarını açmış pencereme konmaya çalışan beyaz bir martı, camın tam önünde oturan ben, burun buruna gelince biraz ürkme, açsa da uzun ince parmaklarını yüzünü pencereye verdiğinden dar çerçeveye sığamadı koca gövde, tutamadım, tam düşerken çırptı kanatlarını. Keşke penceremin pervası biraz daha geniş olsaymış, bir de renkli turkuaz mavi de olabilir, kırmızı da.
Oh be yazdım, yazabildim, kaç gündür ara, ara yoktu, sonunda buldum, geldi ilham. O halde ilham gelmişken yazmaya devam...
Bir anda ekranıma düşen bu notta tesadüf değildir herhalde;
“Her sabah yazarak iyileşip dönüşmeye başla”.
Şimdi Fransız aktör Gerard Depardieu’nun başrolünü oynadığı Asteriks ve Obeliks filmini izleyeceğim, haftaya anlatırım artık oraları.
Sabahattin Ali’nin şu şiiriyle noktalamak isterim yazımı:
Eskiden kar yağardı,
Kar sendin..
Kar bendim..
Kar bizdik.
Eskiden, kar yağardı..
Henüz ayrılmamıştık..
Henüz bölünmemiştik..
Aynı mahalledeydik..
Zengini..Fakiri..Esnafı..
Yoksulu bir arada.. Birliktik..
Omuz omuza sımsıcak yaşardık ve
Kar yağardı bembeyaz..
Lapa lapa..
Henüz bölünmemiştik..
Henüz ayrılmamıştık..
Henüz icat olmamıştı Kooperatifler..
Siteler..Dubleksler.. Tripleksler....
Olmaz olası Kartonpiyerler..
Gariban sıkışınca kime gidebileceğini bilirdi..
Zengin kimi gözeteceğini bilirdi..
Esnafla Memur gül gibi geçinip giderdi..
Ve kar yağardı bembeyaz lapa lapa..
Henüz ayrılmamıştık..
Henüz bölünmemiştik…
Fakir Zengini hırsızlıkla,
Zengin Fakiri Tembellikle suçlamazdı..
Çünkü Kar yağardı lapa lapa..
Çünkü Kar yağardı bembeyaz..
Çünkü Kar'ın temizliği yüreklerimize vurmuştu.
Kar Rahmetti..
Çünkü Kar Bereketti..
Adam boyu Adamlar da Adamdı o zamanlar..
Ne onun bunun namusuna kötü gözle bakılırdı. Ne de laf atılırdı..
Çünkü senin Namusun benim,
Benim Namusum senindi..
Bir idik..Biz idik..
Ve kar yağardı..
Adam boyu..
Ve Adamlar ADAMDILAR o zamanlar
Kar sendin..Kar bendim..
Kar bizdik..
Şimdi..;
Eridik.Eridik.Eridik.Eridik.
YORUMLAR