Evden eve nakliyat
Aydan Tuncayengin

Aydan Tuncayengin

Zamanın Ruhu
aydan.tuncayengin@gocekgazete.com

Yerel Yönetimler ve Sosyal Politikaları

04 Ocak 2024 - 22:17 - Güncelleme: 04 Ocak 2024 - 22:42

Yerel Yönetimler ve Sosyal Politikaları

Kamu yönetiminin temel fonksiyonu, toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamaktır. Yerel yönetim birimlerinin başında yer alan belediyeler de toplumun yerel nitelikteki ortak ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlarlar. Özellikle belediyeler, günümüzde geleneksel yerel hizmetleri sunmanın yanında o yörede yaşayan vatandaşların sosyal sorunlarıyla da ilgilenmektedirler. Ülkemizde 2004 sonrası yerel yönetimler alanında yapılan reformlarla sosyal belediyecilik konusunda önemli düzenlemeler getirilmiştir. Böylelikle, yerel yönetimler sosyal sorunların çözümünde bir aracı olarak görülmüş ve sorumlulukları arttırılmıştır.

Yaşadığımız yüzyılda, küreselleşme ve bilişim devriminin oluşturduğu bu dönüşüm sürecinde artık ulusların rekabetinden çok kentlerin rekabeti önem kazanmış, böylece yerel yönetimler daha önce hiç olmadığı kadar öncelikli bir konum kazanmışlardır. Artık yerel yönetimlerin -özellikle de seçilerek iş başına gelmiş olmaları yönüyle- merkezi yönetimin vesayet denetiminde olmaları ve taşıdıkları kamu tüzel kişilikleri nedeniyle yönetsel yönleri olan belediyelerin görev, yetki ve vatandaşa karşı sorumluluklarının yeniden tanımlanması zorunluluğu doğmuştur.

Belediyelerden yol, su, kanalizasyon, park, temizlik gibi klasik kentsel altyapı ve teknik hizmetler dışında sosyal, kültürel, ekonomik ve eğitsel bir dizi yeni alanda yükümlük ve sorumluluklar üstlenmesi beklenmektedir. Artık 21. yüzyılın çağdaş belediyecilik anlayışında “yerel sürdürülebilir kalkınma”, “sosyal belediyecilik”, “kentlilik bilincinin oluşturulması” gibi kavram, söylem ve politikalar bulunmaktadır. 

Ülkemizde artan kentsel nüfus ve beraberinde ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk vb. sosyal sorunlar yerel yönetimlerin sosyal politika alanında önemini arttırmıştır. Merkezi yönetimin sosyal yardım ve sosyal hizmet alanındaki yetersizliği de yerel yönetimleri bu alanda aktif olmaya zorlamaktadır.

Ayrıca son yıllarda yapılan yasal düzenlemeler sosyal yardım uygulamasını belediyelerin görevlerinden biri haline getirmiş böylelikle sosyal belediyecilik anlayışı gelişme göstermeye başlamıştır.

Ülkemizdeki belediyelerin sosyal politika alanlarındaki görev ve fonksiyonları hala büyükşehir belediyelerinin ağırlıklı hizmetleri olarak yürütülmektedir. İlk belediye teşkilatı 1854 yılında İstanbul'da kurulmuş olup, belediyelerin halkın gündelik yaşamını doğrudan etkileyen kuruluşlar hâline gelmeleri ancak Cumhuriyet Dönemi'nden sonra gerçekleşmiştir. Bu dönemde belediyelerin görev ve fonksiyonları 1930 yılında çıkarılan ve 2005 yılına kadar yürürlükte kalan 1580 sayılı Belediye Yasası ile belirlenmiştir. Bu yasa belediyelere, Batılı ülke belediyelerinde olduğu gibi kentsel hizmetler alanında oldukça geniş yetki ve görevler vermiştir. Belediyeler böylece, kentlerde başvuracakları farklı uygulamalara bu yasal dayanağını bu yasa ile çözümlemişlerdir.

Cumhuriyet'in ilk döneminde yapılan 1580 sayılı yasa ile belediyelere bu denli geniş görev ve fonksiyonlar verilmekle birlikte belediyeler, 1923-1945 döneminde, aslında bugün de olduğu gibi, görevleriyle orantılı kaynaklara sahip olamadıkları için bu işlevleri yeterince yerine getirememiştir.

1990'lı yılların ortalarına kadar ülkemizde birkaç büyükşehir belediyesi dışındaki belediyeler genellikle yol, asfalt, temiz su, çöplerin toplanması, atık sistemi ve piyasaların denetlenmesi vb. hizmetleri yerine getirmeye çalışmışlarsa da, sosyal-kültürel alanda etkinliklere son yıllarda ağırlık vermeye başlamış olsalar da hala kentsel altyapı hizmetlerinin karşılanması yönünde yeterince başarı gösterememişlerdir.

Belediye yönetimlerine 1994 yılındaki mahallî idareler seçimlerinden sonra gelen başkanların kişisel hizmet anlayışından kaynaklanan sosyal ve kültürel içerikli hizmetleri, belediyecilik anlayışını sosyal yardım, sosyal hizmetler, eğitim, sağlık, konut gibi sosyal politika alanlarında da verilen hizmetlere yöneltmiştir.

Bu dönemde temelleri atılan “Sosyal Belediyecilik Anlayışı”, 2000'li yılların başlarında yeni bir ivme kazanmış ve belediyeler tarafından sunulan hizmet paketi daha da genişletilmiştir. Bu hizmet yarışı zamanla yerel toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel gelişiminden sorumlu belediyecilik anlayışının doğuşunu sağlamıştır.

Sosyal Belediyeciliğin İşlevleri ve Hizmetleri
Yerel yönetimlerin niteliğini ifade edecek olur isek, en genel tanımla yerel yönetimler, köy, kent gibi belirli bir coğrafî alanda bir arada yaşayan topluluk üyelerinin en fazla ihtiyaç duydukları ortak hizmetleri sağlamak amacıyla meydana getirdikleri yönetim birimleridir. Bu birimler, ortak hizmetleri yerine getirebilmek için örgütlenen, karar organları ve bazı durumlarda da yürütme organları yerel toplulukça seçilerek göreve getirilen, yasalarla belirlenmiş görev ve yetkilere, özel gelir, bütçe ve personele sahip, merkezî yönetimle ilişkilerinde özerk olarak hareket edebilen kamu tüzel kişileri olarak tanımlanmaktadır.

Yerel yönetimler merkezî yönetimin hiyerarşik denetimi altında olmamakla birlikte merkezî yönetim, ülke yönetiminde birlik ve bütünlüğü sağlamak amacı ile yerel yönetimlerin de uymaları gereken ulusal amaçları, hedefleri, ilkeleri ve standartları belirler.

Ayrıca, yerel yönetimler, merkezî idarenin ülkenin tümü için geçerli olan kural ve kararlarına aykırı hareket edemezler. Yerel yönetimlerin türlerini, biçimlerini, yetkilerini ve yönetim usullerini merkezî yönetim tek taraflı olarak istediği gibi belirleyebilir. Bu kurumlar merkezî yönetimce çizilen çerçeve içinde yerel ihtiyaç ve taleplere cevap vermeye yetkili kılınmışlardır.

Ülkemizde ise yerel yönetimler, yasal ve idari düzenlemeler ve mali imkânlara bağlı olarak zaman zaman değişmekle birlikte, sosyal politika alanında çok çeşitli görevler yerine getirmişlerdir.

Sosyal Belediyecilik anlayışı…

Belediyelerin ülkemizde sosyal politika alanındaki fonksiyonlarının neler olacağı belirsizliğini hala korumakla beraber yerel yönetimlerde sosyal politika oluşturmakla ilgili eğilimler gittikçe artmaktadır.

Belediyelerin görece siyasi ve ekonomik bağımsızlık kazanması sosyal belediyeciliğin tırmanmasının temel sebepleri arasındadır. Türkiye’deki sosyo-ekonomik dönüşüm, yoğun göç dalgaları ve ekonomik krizler, toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizliklerin artmasına ve daha da dayanılmaz bir hal almasına neden olmuştur. Merkezi yönetimin de liberalleşme dalgası içinde temel görevlerinde yetersiz kalmasıyla, boşluk belediyeler tarafından doldurulmaya çalışılmıştır.

Belediyeler gerek halka hizmet etmek için gerekse yoksul kesimden daha çok oy almak için alt yapı yatırımlarına oranla sosyal transferlere ağırlık vermişlerdir. Bu da daha çok sosyal yardım ve sosyal hizmet gibi alanlarda gerçekleşmiştir. Belediyeler yapılan sosyal politika uygulamalarını kendi temel sorumlulukları olarak görmemekte ve merkezi yönetimin bu alanda karşılaştıkları sorunları çözmesi gerektiğini vurgulasalar da merkezi yönetimin siyasi farklılıkları Belediye hizmetlerini muhalefete dönüştüren bir didişme içinde sorunlar yumağı olarak halka yansıtmıştır.

Gerek belediyelerin kısıtlı kaynakları gerekse merkezi yönetimin temel sosyal politika aktörü olarak algılanması belediyelerin uzun vadeli makro projelerden ziyade kısa vadeli dönemsel çözümler bulmasına neden olmuştur. Ayrıca belediyelerin yoksul kesime yaptığı yardımlar ve zaman zaman yaptığı popülist uygulamaların sonucunda seçimleri kazanması daha kolay olmuştur.

Belediyelerin sosyal politika alanları içinde eğitim, sağlık ve sosyal güvenlikle beraber daha kolay bir alan olan ve oy kaygılarını sosyal yardımlara ağırlık vererek çözüme ulaştıracak bir kaygı ile hizmete dönüştürmeleri ayrı bir handikaptır.

Önemli husus ise, belediyelerin tam olarak sınırları çizilmemiş ve kurumsallaşmamış sosyal yardımların bazı sorunları da beraberinde getirmesidir. Kimlerin yoksul olduğu ve ne tür yardımın hangi süreklilikle verileceğinin belli olmaması, sosyal yardımın kurallı, şeffaf ve sistematik olmaması yerel yönetimlerin sosyal politikalarındaki en önemli açmazlarından biridir.

Sosyal Belediyecilik,  yerel yönetimlere sosyal alanlarda planlama ve düzenleme işlevi yükleyen bir modeldir. Bu çerçevede; kamu harcamalarını konut, sağlık, eğitim ve çevrenin korunması alanlarını kapsayacak şekilde sosyal amaca kanalize eden; işsiz ve kimsesizlere yardım yapılması, sosyal dayanışma ve entegrasyonun tesis edilmesi ile sosyo - kültürel faaliyet ve çalışmaların gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan altyapı yatırımlarının yapılmasını öngören; bireyler ve toplumsal kesimler arasında zayıflayan sosyal güvenlik ve adalet konusunu güçlendirmeye yönelik olarak yerel yönetimlere sosyalleştirme ve sosyal kontrol işlevleri yükleyen bir modeldir.

Sosyal belediyecilik sadece alt yapı hizmetleri yüklemenin ötesinde, yerel yönetimleri sosyal sorunların çözümünde de birebir sorumlu tutmaktadır. Sosyal belediyecilik, belediyelerin sosyal fonksiyonlarını artıran ve sosyal yaşam içinde aktif bir hale gelmesini sağlayan bir anlayıştır.

 

Sosyal belediyecilik Anayasamızda yer alan sosyal devlet kavramının yereldeki tamamlayıcısıdır. Yerelde uzun yıllar sosyal belediyecilik yeteri kadar algılanamamıştır. Son dönemlerde Avrupa birliği uyum süreci önemi arttırsa da sosyal belediyeciliğin işlevlerinin toplumun bir parçası haline gelmesi gerçekleşmiş midir?

Önceki yazımda da belirttiğim üzere, sosyal belediyecilik,  yerel yönetimlere sosyal alanlarda planlama ve düzenleme işlevi yükleyen bir modeldir. Bu çerçevede; kamu harcamalarını konut, sağlık, eğitim ve çevrenin korunması alanlarını kapsayacak şekilde sosyal amaca kanalize eden; işsiz ve kimsesizlere yardım yapılması, sosyal dayanışma ve entegrasyonun tesis edilmesi ile sosyo - kültürel faaliyet ve çalışmaların gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan altyapı yatırımlarının yapılmasını öngören; bireyler ve toplumsal kesimler arasında zayıflayan sosyal güvenlik ve adalet konusunu güçlendirmeye yönelik olarak yerel yönetimlere sosyalleştirme ve sosyal kontrol işlevleri yükleyen bir modeldir. Sosyal belediyecilik sadece alt yapı hizmetleri yüklemenin ötesinde, yerel yönetimleri sosyal sorunların çözümünde de birebir sorumlu tutmaktadır. Sosyal belediyecilik, belediyelerin sosyal fonksiyonlarını artıran ve sosyal yaşam içinde aktif bir hale gelmesini sağlayan bir anlayıştır.

Peki, bu anlayış kentlere bugüne kadar nasıl yansımıştır?

  • Kentin Sosyalleşmesi, sosyal kontrol ve rehabilitasyon sürecinin işlevselleşmesi konusunda toplumsal bir birlik sağlanmış mıdır?
  • Mobilize etme, yönlendirme, kılavuzluk ve rehberlik etme halka sorunlarını nasıl çözebilecekleri konusunda yardımcı olma gibi işlevlerin yürütülmesi ne ölçüde sağlanmıştır?
  • Yardım etme, gözetme işlevi yardıma muhtaç vatandaşların sosyo – ekonomik durumlarının izlenmesi ve asgari yaşam sınırlarının tespit edilerek, gerekli ihtiyaçlarının tedarik edilmiş midir?
  • Yatırım halkın geçim sıkıntısını gidermeye yönelik olarak köklü tedbirler alabilmişler midir?

Sosyal belediyecilik kentin altyapı hizmetini kapsamaz. İnsana yatırım temel esastır. Çocuk, yaşlı, genç ve özürlülerle ilgili projeler öncelikli olmalıdır. Ancak siyasi çıkarlar parti menfaatleri için rant yönünde gelişerek, köstebek gibi kent projelerinin altını üstüne getirmiş ve kentin de köstebek yuvasına dönüşmesine neden olmuşlardır.

Yalan mı?
Kent halkının yönetime ve denetime katılma şansı var mı? Kent meclislerinin göstermelikten öteye gitmeyen sahibinin seslerinden oluşan koruma orduları ile bu işler yürütülür mü? Halkın parasıyla kent halkı oyalanmakta ve aldatılmaktadır. Hizmetin niteliksizliği ve kalitesizliği artmaktadır. Bugün mekansal ve çevresel bağlamda, kentlerin sağlıksız büyümesinin ardında birçok etken ve neden bulunmaktadır. En genel hatları ile, toplumsal alanda yaşanan sosyal ve kültürel yozlaşma, kentlerde üretim ilişkilerinin yeniden örgütlenememesi, piyasa güçlerinin kent ölçeğinde de egemen olduğu siyasal bir zemin, yıllardır başat olan kapitalist,”kalkınmacı” anlayış ve rant ekonomisi, plansız sanayileşme ve çarpık kentleşme olarak özetlenebilir.

Nasıl bir belediyecilik anlayışı?

Yaşanabilir bir kent ortamı ve çağdaş bir belediye için, ilk koşul katılımcı bir yönetim anlayışının benimsenmesi olmalıdır.

Toplumcu Belediyeciliğin bir gereği olarak,

• Toplumsal çıkarların korunmasında,
• Kente karşı sorumluluk duyulmasında,
• Kentli bilincinin sağlanmasında,
• Doğaya karşı sorumlulukların yerine getirilmesinde,
• Bilginin paylaşılmasında,
• Kent yöneticilerinin denetlenmesinde,
• Kentsel hizmetlerin ihtiyaçlar ve haklar ekseninde ele alınmasında, 
etkin ve üretken bir politikanın hayata geçirilmesi gerekmektedir!

Sağlık ve sevgiyle kalın,
Aydan Tuncayengin

Bu yazı 354 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum