Sen kimsin ERKEK? Bir suç aleti mi?
Tüm canlılara sevgisi, saygısı olan, vicdanlı, iyi ahlaklı erkeklere sesleniyorum; “Vahşi hemcinslerinizle mücadele etmek, onları eğitmek sizlerin görevi!”
Neden mi? Çünkü her kadının yaşamsal zincirinde sizin annenizin, eşinizin, kızınızın, kız kardeşinizin rolü var…
Gözünüzü yumar, sessiz kalırsanız onlara da zarar gelebilir…
Kadın olmadan erkek, erkek olmadan kadın olmaz! Birbirimizi korumak, sahip çıkmak zorundayız…
Kadın cinayetlerinin, istismarların, şiddetin, tecavüzlerin değişmeyen vahşi aktörleri ERKEKLER! Çok kirlisiniz…
Erkek çocuğuna her türlü düşünceden bağımsız olarak kadın ve erkeğin koşulsuz eşit olduğunu anlatmayan-anlatamayan, bunu kabul ettirmeyen, onu kadınlar karşısında üstün tutup kayıran ve erkekliğini öven ebeveynler... Ülkedeki kadın cinayetleri hakkında ne düşünüyorlar acaba?
Kadına yönelik şiddeti ve özellikle kadın cinayetlerini besleyen yapısal dinamikler son yıllarda yaşanan şiddet olayları göz önünde bulundurulduğunda Türkiye açısından incelenmesi gereken bir toplumsal sorunun varlığına dikkat çekmektedir.
Kadına şiddet Türkiye’nin kanayan yarası! Kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor, şiddete maruz kalıyor. Kadına yönelik şiddet ulusal ve uluslararası platformda her geçen gün artan toplumsal bir sorundur. Soruna sorular açısından bakalım;
- Bu şiddet kısır döngüsüne hangi erkekler karşı koyuyor, hangileri koymuyor?
- Erkek kadını neden bir tehlike ya da tehdit olarak görüyor?
- Erkekler kadınları neden öldürüyor, neden reddedilmeyi, boşanmayı kabullenemiyor?
- Kadının namusundan kendisini mutlak anlamda sorumlu tutan erkek, hangi zihniyetin ürünüdür?
Türkiye’de kadınları öldüren zihniyet: Toplumsal kültürün erkeğe, ‘kadına hükmetme ve onu kontrol altında tutma’ görevi yüklemesidir.
Kadını malı olarak görüyor, ‘Bu benim malımdır, başkası kullanamaz’ diyor!
Peki, erkeklerin ilişki problemlerinin kökü nereye dayanıyor?
Ataerkil yapı kadını ikinci sınıf vatandaş görmeyi ve erkeğin kayıtsız şartsız hâkimiyetini üreten bir mekanizmadır. Bu yapıyı yıkacak düzenlemeler hukuk sistemimizde yeterli değildir. Bu konuda hukukun uygulayıcısı olan devlet görevlilerine (hâkim, polis, jandarma gibi) büyük görev düşmektedir.
Bir çocuğun şiddete bakış açısıyla çizdiği resme baktığımızda, yetişkinlerin rol-model davranışları bize şiddetin yansımaları konusunda mesaj veriyor, değil mi?
Kadını yasalar koruyor mu?
Kadını korumak sadece hukuki düzenlemelerle çözülebilir mi?
Kadına yönelik şiddeti önlemek için cezaların ağırlaştırılması ve caydırıcı olması gerekiyor. Değerler yeniden sorgulanmalı, çünkü Türkiye’de yargı da erkeği kayıran bir sistem içinde işliyor.
4320 sayılı önceki kanundan bir parça daha iyi olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair bu kanunda şiddetin tanımı fiziksel, ekonomik, cinsel şiddeti de kapsayacak şekilde genişletildi. Burada önemli olan 6284 sayılı kanunun nasıl uygulanacağıdır!
Şiddet kültürünün çok egemen olduğu bir yerde kadına yönelik şiddetle sadece hukuki düzenlemeyle mücadele etmek ne yazık ki mümkün değil!
Kadını korumak için önce alt yapı oluşturulmalı ve sürdürülebilir zihniyet değişikliği yapılandırılmalıdır. Önlemler alınmadığında yazılı kuralların bir anlamı kalmıyor.
Toplumsal barışın yok edilmesinin bir sonucudur kadın cinayetleri. Kuralsız ortamda, güçlünün kendi kurallarını koymasıdır. Yitirilen, insan değeridir…
O zaman şiddet gören kadının ihtiyacı olduğu şeyi iyi tespit etmek gerekiyor! Bu durumda kadınlar fiziki olarak kendini savunmayı öğrenmelidir sonucuna varıyoruz…
Kadın erkek eşitliğinin bir devlet politikası olması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Şiddet yalnızca zorbaların eylemlerinden değil, aynı zamanda sessiz kalanların sessizliğinden de kaynaklanmaktadır. Yasayı uygula ki, kadını yaşatasın. Cinayetlerde isimler değişiyor, bazı şeyler hiç değişmiyor…
Kadın cinayetleri istatistikle anlatılabilecek bir durum değil, erkek egemen zihniyetin ve politikanın yaşamımızın her anına bir virüs gibi nasıl girdiği ile ilgilidir!
Kadın cinayetleri politiktir!
Sadece failler değil; “İstanbul Sözleşmesi feshedilsin” diyen, kadına yönelik şiddete ceza indirimi uygulayan, erkek şiddetini cesaretlendiren, eşitliği yok sayan anlayış da sorumludur.
Kamu vicdanını da yaralayan vahşi ve alçak bir eylem olarak, hepimizi derinden üzen kadın cinayetleri ile mücadele etmemiz gerekiyor. Bu mücadeleye ‘Yaşama hakkı, en temel haktır’ hassasiyetiyle yaklaşılmalı ve canilere hak ettiği cezalar verilmelidir.
Ülkede başörtüsü kadar kadın cinayetleri konuşulmuyor! Kadınlar öldürülüyor, siyaset buna çözüm üretmiyor!
Ülkemizde şiddet, saldırganca tutum ve linç kültürü her geçen gün hızla yayılmaktadır. Yaşanan kadın cinayetleri, çocuklara şiddet, çocuk cinayetleri, sağlıkçıya yönelik şiddetler, siber zorbalıklar ve daha birçok vaka gösteriyor ki önü alınmazsa şiddet artarak devam edecektir.
İnsan yaşamının önemi vurgulanmalı, ahlaki yükümlülüklerin tek taraflı olmadığı hem erkeklere hem de kadınlara anlatılmadır.
Kadın cinayetlerinin önlenmesi devletin tüm kurumlarının birlikte ve uyum içerisinde çalışması ile mümkündür. Günlük siyasi beklentilerin ötesinde kalıcı adımlar atılması ve politikalar geliştirilmesi zorunludur.
Kadın cinayetlerine sessiz kalanlar, önlem almayan yönetimler katil kadar sorumludur…
Sağlık ve sevgiyle kalın.
Aydan Tuncayengin
www.aydantuncayengin.com
YORUMLAR