Ne idüğü belirsiz dünya!
Gerçek-yalan, yalan- gerçek…
Buralara nasıl geldik?
Post- Truth kavram sizce arzulu düşünme mi, politik dönüş mü, kitle yanılsaması mı, cesurca yalan mı?
Zamanımızın en rahatsız edici eğilimlerinden biri olduğu kesin…
Bilimin, kanıtların, gerçeklerin ve gerçeğin kendisinin giderek daha fazla reddedilmesi…
Bu tehlikeli nihilist fikre karşı nasıl mücadele edeceğiz?
Post-Truth; gerçeklik ötesi kavram olarak, yalanların gerçekmiş gibi sunulduğu bir dünyada, hakikatin anlamı nedir?
Hakikat sizce nedir?
Franz Kafka “Gerçeği söylemek zordur, çünkü her ne kadar sadece bir tane olsa da canlıdır gerçek; bu yüzden de canlı ve sürekli değişen bir çehresi vardır” ifadesinde nesnel olan bir gerçeklik karşısında halk kitlelerinin kişisel duygular ve çeşitli çıkarların ağırlık kazanması, nesnel gerçekliğin silikleştirilmesi ve kamuoyunu etkilemesi olarak tanımlar…
1992 yılında Post-Truth kavramını ilk defa Sırp Amerikan oyun yazarı Steve Tesich kullanmıştır. Tesich, artık insanların hakikati aramak yerine önüne gelen ham bilgi yığınlarını sorgulamadan kabul ettiğini yazarak eleştirir. Post-Truthkavramının bilinir hale gelmesinde Ralph Keyes’in yazmış olduğu The Post-Truth Era (Hakikat Sonrası Çağ) isimli kitabının önemi büyüktür. 2016 yılında ABD başkanlık seçimi ve İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılışıyla birlikte yoğun kullanılan bu kavram, Oxford Ansiklopedi tarafından yılın sözü seçilmiştir.
Post-Truth kavramı sizce yeni bir dünyayı mı tanımlıyor?
Şu şekilde de sorabiliriz: Bu olgu niçin günümüzde ortaya çıkmıştır?
Bu kavram geçmiş dönemlerden çok günümüz iletişim teknolojisinin yaygınlık göstermesiyle görünürlüğünü arttırmıştır. Kavramsallaştırma, modernizmin bitişiyle ve postmodernizmin ortaya çıkmasıyla kendisini gösterir.
20. Yüzyılın ilk yarısına kadar olan dönemden sonrasını kapsaması fenomen, teknoloji ile birlikte baş döndürücü bir aşamaya gelmiş olmasıdır.
Jean Baudrillard simülasyon çağında yaşadığımızı savunur. Kitle iletişim araçları tarafından kontrol edilen görüntüler ve söylemler bize gerçeğin kendisini anlatmaz. Anlatılan gerçeğin üstü örtülerek istenilen forma getirilmesiyle bize ulaştırılır ve bu hiper gerçeklik tanımına girer.
Medya organları bize gerçekleri gösteriyor mu?
Hiper gerçeklikler yaratarak demokrasi var-mış gibi söylemleriyle milyonları inandıran siyasetçiler sürekli yalanlarının üzerini örtmektedir.
‘Post-Truth Politics’ dediğimizde, ‘doğruların, hakikatlerin, olguların önemini yitirdiği bir dönem’den, tam da bu zamanlardan bahsediyoruz…
Yaşamımız içerisinde televizyon kadar, sosyal medya da hipergerçeklik yaratmaktadır.
Yalanların üzerini örten, menfaat ve çıkar savaşlarına dönüşen hiper gerçeklikler belirli gruplar tarafından yönetiliyor.
Sahte hesaplar, sahte fotoğraflar kullanarak, karşıt grupların arasına girerek, yalan bilgiler, argo kelimeler kullanarak saldırıyorlar.
Post-Truth kavramı siyaset için ön plana çıkmış olmakla birlikte artık siyaseti de aşmıştır.
“Nesnel hakikat kavramı dünyanın dışında kayboluyor. Yalanlar tarihe geçecek" diyen George Orwell'inönsezisi ile devam edecek gibi görünüyor…
Post-Truth 21. yüzyılda başımıza gelmiş en kötü olgudur. Bununla mücadele etmenin tek yolu eğitim ve doğru bilginin mümkün olduğunca yayılması ve yalan bilgi ile her noktada savaşmaktır. Yalan, bilgi sistemini ele geçirdiğinde savaşmak için çok geç kalabiliriz…
Sıradan bir internet kullanıcısıysanız nasıl araştırma yapmanız gerektiğini veya doğru bilgiye nasıl ulaşmanız gerektiğini nasıl öğreneceksiniz?
Nitelikli kaynaklara ulaşmak nasıl gerçekleştirilir?
Hurafelerden arınarak veya ham bilgi yığınlarından sıyrılıp işlenmiş ve kontrol edilmiş bilgilere nasıl ulaşacağız?
George Orwell, Politics and the English Languageçalışmasında siyasetin doğası gereği yalanlar üzerine kurulduğunu belirtir. Bu, hangi siyasi ideoloji olursa olsun fark etmemektedir. Siyasetin içine girildiğinde yalan ve gerçek artık birbirine geçmiştir…
Filozof Hannah Arendt, 1967 yılında Truth and Politics(Hakikat ve Politika) adıyla yayımladığı makalesinde “doğruluk ve dürüstlüğün asla bir politikacının erdemleri arasında olmayacağını çünkü yalanın her zaman politikacılar için gerekli ve haklı çıkarları olarak görüldüğünü” söyler. Arendt, var olan bu karmaşıklığın kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte daha da güçlendiğini savunur. Geçmişte yalan sadece karşıt olunan tarafı aldatmak ve ondan çıkar elde etmek amacıyla yapılırken, günümüzde tüm kitleleri kandırma adına profesyonelce yapılabilmektedir.
Bu kavram daha çok 21. yüzyıl için kullanılmakta ve kitle iletişim araçlarının yalanı hiper gerçeklik yaparak sunduğu bir çağı temsil etmektedir.
Post-Truth, yalanın bizzat gerçekmiş gibi sunulduğu hatta yalan atan kişilerin bile bu yalanları görmezden gelip ısrarla savunduğu bir dönem için kullanılıyor…
Peki, bunları niçin yaptık? Birlikteliği sağlamak için mi? Yaşama daha iyi tutunabilmek için mi?
Biz, hakikati değil, gücü elde etmek, iktidara gelip hükmetmek için yalanları gerçek gibi sunduk… Bunu yaparken de hakikatin ne olduğunu hiç umursamadık.
Sağlık ve sevgiyle kalın.
Aydan Tuncayengin
YORUMLAR