Ne değişti?
Dünyamız yıllardır kaçınılmaz bir değişimin alarmını veriyor…
“Hastayım, kurtarın beni” diyor!
Bu defa zihinlerde elzem olan değişim alarmı insanlığın bekası ve yeniden uyanmamız için zillerini çalmaktadır.
Hayal bile edemediğimiz kadar hızlı bir şekilde pek çok şey yok oluyor. Toprak, tohumlar, bitki çeşitleri, kuşlar, böcekler, tüm canlılar ve insan…
Hayat tarzımızı mevcut haliyle devam ettirdiğimiz takdirde yaşadığımız alanlar giderek azalacaktır. Şu an yaptıklarımız belli ki doğru işler değil!..
Hızlı bir yok oluşun içinde olduğumuzun farkında mıyız? Hayır, değiliz…
“Ben ne yapabilirim” diye kendimize soruyor muyuz? Sormuyoruz!
Pandemi milyonlara varan ölümlere yol açtı. Sosyal ve ekonomik yaşamı sekteye uğrattı. Bu tarihi milat sürecinde doğaya verdiğimiz zararların önlemini aldık mı? Zararlı ve kirli alışkanlıklarınızdan hangilerini bıraktık?
“Bez çanta kullanmaya başladık” dememiz yeterli mi?
Bütün insanlar için, yeryüzündeki tüm yaşam için, hayvanlar, ağaçlar, yeryüzünün barındırdığı her şey için daha mı şefkatli oldunuz?
Yağmalardan, savaşlardan vazgeçtiniz mi?
Yeryüzünü kirletmekten vazgeçtiniz mi?
Kuşların ve hayvanların türlerini yeryüzünden sildik ya hu. Daha ne olsun! Nasıl bir insan evladıyız ki hayatımızı berbat ettik. Kirli ve pis canlılarız…
Dünyayı sevmediğimiz gibi doğadan bencilce yararlandık. Yaşamla tüm bağımızı yitirdik. Şefkat duygumuzu, duyarlılığımızı, güzel şeylere tepkimizi yitirdik. Doğru ilişkinin ne olduğunu ancak bu duyarlılığın yeniden kazanılmasıyla anlayabiliriz.
Oysaki doğanın şifasından yüzyıllardır yararlanıyoruz.
Doğadan koptukça onun nasıl yetiştiğini, arkasındaki emek ve mucizeyi göremez olduk.
Dünyanın kaynaklarını en çok tüketen ve çevre kirliliğine en fazla yol açan bizleriz… Tüketim artan nüfus ile birlikte her geçen gün artarken, doğal kaynaklar da hızla tükeniyor.
Evinize çöpünüzü bırakıyor musunuz? Dünya evimiz değil mi? Neden sürekli kirletiyoruz?
Dünyayı bu kadar muhteşem kılan çeşitlilikler varken, ne kadar zengin bir coğrafyada yaşadığımızın hala farkında değiliz. Sadece biyoçeşitlilikle değil, kültürel çeşitliliğimizle de hiçbir yere benzemeyen bir zenginliğine sahibiz.
Yaşadığımız pandemi musibetine rağmen ne değişti/değiştirdik?
Hijyen, hijyen dedik, kendimizi, evin içini, sokakta ellerimizi dezenfekte ettik o kadar...
Kirlilikten/kirletmekten vazgeçtik mi? Önlem aldık mı? Çevre kirliliğine karşı mücadele başlatıp, ceza yazdık mı?
Sokaklara sigara izmaritlerini, vb. atıkları atıp, kirletenler için ne yaptık?
Denizlerimizin yaşam zenginliğini karasal atıklarla bitirdik. Sokakları, caddeleri, kirliliğe teslim ettik.
Yaşar Kemal’in dediği gibi, deniz bize küstü. Deniz canlılarının türleri aşırı avlanma yüzünden yok oldu, atıklar yüzünden denizi, dereleri, akarsuları kirlettik.
Tüm canlılara karşı vicdan bittiyse, dünya da bitmiştir...
Yaz yağmurları yüzde 30 azaldı. İklim değişikliği sebebiyle ekstrem hava olaylarının şiddeti ve sıklığında artış olacak. Bir şeyler yapmadığımız, değişmediğimiz/değiştiremediğimiz sürece korona gidecek, morona gelecek! Dünyanın nefesi ensemizde olacak!
Dünyayı onarma zamanı!
Toprağı, havayı, denizi kurtaralım. Küçük adımlarla dünyayı değiştirebilecek uygulamalara acil başlayalım. Bu adımları atan/atacak insanları bulalım ve çoğaltalım…
Sade yaşama ilham verecek, gıdaya saygı duyacak, bilinçli tüketimi mutfaktan hayata yaymayı amaçlayacak formüller, eğitimler geliştirelim. Halkı kent, ilçe, mahalle sorumluluklarına ve denetleme mekanizmalarına katalım.
Her birimiz bir şekilde davranışlarımızı değiştirirsek, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirirsek mesele çözülecektir. Üretmek için tüketmek gereken bu düzende, sürdürülebilir çözümler artık çok daha fazla önem taşıyor.
Eğitime, tarıma, gıdaya, doğaya saygı duymak, denizleri korumak, gıdayla iyileşmek zorundayız… Yediklerimiz sadece bizi etkilemiyor. Yediğimiz her lokma ile hem üreticiyi, hem toprağı, hem denizi etkiliyoruz. Nasıl bir dünya istediğimizi yediğimiz lokma belirliyor.
Seçtiğimiz gıdalar bizi iyileştirip, yaşattığı gibi, hasta ederrek, öldürür de!.. Sadece bizi değil toplumu da ya iyileştirir ya da yok edebilir.
Çocukların gıdayla, doğayla kurduğu doğru veya yanlış her ilişkinin kaynağında biz yetişkinler varız. Gıdaya, doğaya saygı duymalıyız…
İklim krizinin etkilerinin azaltılması, artan nüfusa sağlıklı ve sürdürülebilir gıdanın sağlanması, toprağın sağlıklı olması için çaba göstermeliyiz. Ekosistemin iyileşmesini sağlayan, toprağın yapısını bozmayan uygulamalara sahip çıkmalıyız.
Yediğimiz her lokmanın değerini biliyor muyuz?
Ya arkasındaki emeğin farkında mıyız?
Unutmayın; gıdaya saygı, hayata saygıdır.
Hastalıkları önlemek için çok geç değil! İşin daha kötüye gitmesini engelleyebiliriz.
Yeter ki doğayı kendi haline bırakabilelim. Doğaya minnet edelim.
Denizin de, doğanın da bize verdiklerine karşılık, hiçbirinin değerini bilemedik.
Daha atıksız, daha plastiksiz bir gelecek ve nefes alabileceğimiz bir dünya için büyük adımlara ihtiyacımız var!
Doğanın bize verdiği sonsuz iyiliğe karşı elimizden geleni yapıp, sonsuz bir inançla alışkanlıklarını değiştirmeye hazır insanlarla buluşalım, birbirimize destek olup, sorumluluk alalım.
Mutluluğun sadelikle birlikte gelen özgürlükte olduğunu anlamamızı sağlayacak formül; bilinçli tüketmek, gıdaya saygı duymak, israf etmemek, geri dönüşüm ve ileri dönüşüm ise, bu süreci birlikte inşa etmek için hazır mıyız?
Sağlık ve sevgiyle kalın.
Aydan Tuncayengin
YORUMLAR