Cehenneme Biletimizi Kesiyoruz!
Hubert Reeves’in “Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz” sözlerinin özünde “insanoğlu doğa ile savaşmaya devam ederse, kendi cehennemini yaratacaktır” anlamı yatmaktadır.
Hiç ölmeyeceğini zanneden kişiler gibi hareket ediyoruz! Ebedi hayat ve saadetin merkezi ahrettir diyenlerin, onun kazanılacağı yerin bu dünya olduğu gerçeği işlerine gelmiyorsa, o zaman bu dünyada ne işleri var?
İnsanoğlu doğadaki en "vahşi" yaratıktır. Ondan başka diğer tüm canlı-cansız varlık türleri, doğayla bütünleşik bir varoluşu temsil ederken, sadece insan, diğer tüm varlık türleriyle birlikte bütün evreni, kendi keyfi arzuları doğrultusunda dönüştürebilme hak ve yetkisine sahip olduğu sanıyor!
Doğanın tahribatı konusunda gittikçe vahşileşen insan denen varlığın tabiata olan bakış açısı sürekli para ve tüketim hırsı olmuştur!
İnsanlar talan ve yağmaya göz yumduğu sürece tarumar ettiği doğayı, hak ettiği yere getirmek mümkün mü?
İnanç sistemimizde ebedi hayat ve saadetin merkezi ahiret ise, onu bu dünyada kazanmak zorundaysak, neden yaşadığımız dünyaya ahiret uğruna bütünüyle gözden çıkarılması gereken kıymetsiz bir mekân gibi davranıyoruz?
İnsan vahşi ve ahlaksız bir canlı!
İnancının merkezinde olduğu halde(!) Tanrı’nın buyruklarını bile önemsemeyenler geçmişte olduğu gibi yarın da insana/topluma hayal ettiği huzur ve sükûneti getirmeyecektir.
İçinde yaşadığımız dünya hepimize emanet ise, bu aynı zamanda Tanrı’ya olan inancın ve O’na hizmetin bir parçası da değil mi?
Hayyam şöyle der;
“Yeryüzünde yer alan her bir zerre
İmiş, bir güneş yüz ve de alnı Zühre
Kolundaki tozu al ve at sevgiyle
Bir nazlının güler yüzüymüş bir kere…”
Doğaya saygı ve gelişmiş çevre bilinci kalmadı, sokaklar, caddeler leş gibi! Kirlilikte bardak taştı! Tükürüğünü, izmaritini, çöpünü yer atan vatandaşa ceza keseceksin, cebinden parasını alacaksın! Oy beklentisi uğruna çevre ve insan kirliliğine katlanmak zorunda değiliz! Veya vatandaşı eğiteceksin, vatandaşı çevreyi koruma hareketine katacak, sorumluluk vereceksin…
İnsan denen canlıdan başka, doğanın gücüne ve bereketine saygı duymayan başka bir canlı yok!
Doğa insana birtakım mesajlar verirken aklınız neredeydi? İnsanın tabiata egemen olma anlayışı yüzünden, insan ile yaşadığı çevre arasındaki uyumu bozdu. Sınırsız ve sorumsuz bir şekilde tabiatı ve tabii kaynakları sömürdü.
İnsanın kendisini merkeze aldığı ve doğanın efendisi olarak gördüğü bu anlayışın en belirgin özelliği, tabiatı nesneleştirmesi; bir meta haline getirip onu her türlü değerden soyutlamasıdır.
Bütün kadim kültürlerde doğanın kutsal bir boyutu vardır. Ve saygı duyulur… Doğadan belli bir ölçüyü gözetmek suretiyle yararlanılmıştır. Bugün ise bu düşünce yerini doğayı bir sömürü alanı haline getiren bir davranışa bıraktı...
İnsan kendi egemenliği altında doğayı da etkisizleştirdi. Dün olduğu gibi bugün de insanlar ellerindeki gücün sağladığı imkânlar sayesinde dünyanın dört bir yanında kendilerinden zayıf milletlere tahakküm etmektedirler. Onların imkân ve zenginliklerini hiç tereddüt etmeden gasp etmeye devam ediyorlar.
İnsanın tabiat üzerindeki hâkimiyeti önceki dönemlere göre daha çok arttı. Sanayileşmenin sağladığı imkânlarla insanlar, yerin üstü kadar altını da işleyebilir bir duruma geldiler. Endüstriyel üretimin güç kazanması çok daha fazla üretim ve buna bağlı olarak insanlarda gelişen tüketim algısı daha fazla tüketme arzusu içinde insanoğlu azgınlaştı. Maddi olana düşkünlüğü, dizginleyemediği hırsı yüzünden ne yazık ki meydana gelen olumsuzluklara önlem almayı düşünse de beceremedi, belki de işine gelmedi!
Yaşam, doğa ile insan ilişkisi açısından her geçen gün çok daha vahim boyutlara ulaşıyor! Doğanın düzenine karşı yapılan katliam öyle bir seviyeye vardı ki, artık bizlerin tabiatın düzenine vermiş olduğumuz tüm küresel sistemi tehdit edecek boyutlara ulaştı... Doğa intikamdan vazgeçmiyor!
Doğanın en büyük düşmanı insan olunca doğanın da insana acımasızlığı giderek artıyor…
Medeniyet inşası için doğaya vurulan her bir darbe, esasında kendi doğamıza ne kadar yabancılaşıp, vahşileştiğimizi anlatıyor. İnsanı mı hapsetmeli? Hayvanları hapsetmek yerine, doğaya ve tüm diğer canlı türlerine zarar veren insanları hapsetmek daha doğru olmaz mıydı?
Üretim için çok daha fazla hammadde gerekince, o hammaddeyi işlemek için çok daha fazla enerji ve dolayısıyla buna bağlı olarak çok daha fazla hava, su ve toprak kirliliğini meydana getirdi. Doğanın imkânlarını azaltan, sun’i üretimi çoğaltan bu süreçte doğa çok daha acımasız bir şekilde tahrip edilmeye başlandı. İklim değişikliklerine, yangın, sel, fırtına oranlarındaki yükselmelere, bitki ve hayvan ölümlerine neden olan bu durumların müsebbibi tabii ki bizleriz!
Doğanın insanlara verdiği afet mesajlarına rağmen farkındalık oluşturabildik mi, önlem alabildik mi?
Hiç ders almıyoruz!
İnsanın tabiatı algılama biçiminde meydana gelen bu farklılaşma modern anlamdaki çevre sorunlarının da başlangıcı olmuştur. Bugünün dünyasında yoğun üretime dayalı kirlilik devam ediyor. Çevreyi temiz tutma kaygısı bakımından ne yazık ki istenilen düzeyde bir hassasiyete de sahip değiliz. Pandemi döneminde bile bu hassasiyete sahip çıkıp, devam ettiremedik.
Tüketime dayalı atıkların depolanması, ısı ve enerji üretiminde kullanılan yakıtların kalitesizliği ve iyi şekilde filtrelenmemesi, çevre temizliği, yeşilin korunması, toprakların doğal katkı maddeleriyle beslenmesi bakımından ne yazık ki Batının çok gerisindeyiz. Batı çok daha titiz ve ciddi bir tutum içerisindedir. Hatta çöplerini para karşılığı bize satıyor ve biz de satın alıyoruz… Ne akıl!
Artık gezegenin tüm faydalı kaynaklarını emiyor ve ekosistemlerini benzeri görülmemiş bir hızla yok ediyoruz. Biz (insanlık) daha çok otoyollar inşa etmek istiyoruz. Denizdeki tüm balıkları yakalıyor, mercan resiflerini mahvediyor ve atmosfere karbondioksit yerleştiriyoruz. Büyük bir yok olma olayını tetikledik… Binlerce yıl boyunca mevcut kontrolsüz büyümemiz, ani çöküşlere neden olacaktır. Dört veya beş tane daha Dünya yok! Gezegenimizin yaşam desteğini mahvediyoruz!
Tüm insanlık aslında (maddi/ manevi) bozulma ve yozlaşmanın tarihini yazıyor, hızla kendi sonunu hazırlıyor…
Kısaca cehenneme biletimizi kesiyoruz!
Dünyamız para ve hırs uğruna bütünüyle gözden çıkarılması gereken kıymetsiz bir mekân değildir!
Sağlık ve sevgiyle kalın,
Aydan Tuncayengin
YORUMLAR