Bin derdim var!
“Karacoğlan der ki kondum göçülmez, Acıdır ecel şerbeti içilmez, Üç derdim var birbirinden seçilmez, Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm, Nice sultanları tahttan indirdi, Nicesinin gül benzini soldurdu, Nicelerin gelmez yola gönderdi, Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.”
17.yüzyıl Âşık Edebiyatı‘nın en önemli temsilcilerinden biri olan Karacaoğlan Güney Anadolu ve Toros yaylarının konar-göçer kültürünün önemli bir bilgi kaynağıdır. Karacaoğlan yaşadığı coğrafyaya ve bu coğrafyanın kültürüne gönül bağıyla bağlıdır. Konar-göçer kültür yapısı ona, gâh İç Anadolu‘ya gâh Güney Doğu Anadolu‘ya; Fırat vadisine, Suriye‘ye; Hama, Hums‘a Halep‘e giderek gezdiği yerlerin kültür birikimini birinden diğerine taşıma olanağını vermiştir. Karacaoğlan göçebe bir âşık olarak gezip gördüğü coğrafyayı, içinde yetiştiği toplum yapısını, insanların birbirleriyle olan ilişkilerini, maddi manevi tüm unsurları şiirlerinde dile getirmiştir.
“Üç derdim var birbirinden seçilmez” diyen Karacaoğlan’a diyeceğim odur ki; “biz bu günlere bin dert ile geldik?” Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm bile yetmez!
Ne ezan, ne enflasyon satılan fabrikaları geri getirir… Lafla peynir gemisi yürümez!
İnsanları açlığa mahkûm ettiler, araya giren ithalatçı komisyoncularıyla Türk Lirasının içini boşalttılar. Düşmanlarımızın programına uyan bir iktidardan ne beklenir ki?
Yolsuzluklarla, çifte maaşların peşinde koşanlarla yoksulluk biter mi?
Paranın alım gücü kalmadı. Yoksulluk sıradanlaştırılıyor! Toplumun büyük bir kesimi yoksullaştı ise bu kaderin cilvesi mi? Tabii ki hayır! 2002 yılında “felaket geliyorum” demişti… Üretmesini bilmeyen, üretme eyleminden uzak sadece ganimet sevdalı, inancına bile sadık olmayan insanlara ülke teslim edildi.
Bu ciddiyetsiz insanlarla ülkenin dış borcu 453,5 milyar dolar, borcun milli gelire oranı yüzde 57 oldu! Zenginlerin vergi borçları silinirken, vergi yükü yoksulların sırtına yükleniyor… Doların kurunun 20, 25, 30 lira olmasını isteyenleri bulalım!
Türk Lirası’nın en zayıf duruma gelmesini sağlayarak, ülkenin üretim yapan bütün fabrikalarını satanlar kim?
Madrabazlarla iş tutanlar kim?
Vatandaşları da, devleti de yoksul düşürenler kim? Devlet yoksullaşınca emekçiler ve esnaf tabanlı küçük burjuvazi de yoksullaşmaya başladı.
Böyle durumlar ancak savaş yenilgileri ve büyük felaketler de meydana gelir.
Hep aynı acılara malulüz. Zamanın ruhunda çekilen hep aynı ayrılıklar, hep aynı yoksulluklar, hep aynı ölümler!
Kemal Tahir’in: "Kalk Seniha, ne olacak bu memleketin hali?" sözü gibi soracak, sorgulayacak “kimlere emanet edeceğiz bu ülkeyi?” endişesi ile ülkenin gönlünün ortak arayışına, ortak ıstırabına son verecek kim?
Hey sen, ülkeyi kime emanet edeceğiz, kimden soracağız eksiklerin hesabını? Ülkenin daha sağlam temellerde olmasını istiyorsak çürüğünü tamir edecek, neşteri vuracak kim?
Yoksulluğun dip, zamların tavan yaptığı ülke de hayatın çalkantılarını, zorluklarını bir ejderha gibi kavrayacak kim?
Yoksulluğu unutturacak, güçlükle soluk alan insanlar bir parça daha rahat nefes alsınlar diye, tedirgin olmadan, özgürlükten, düşünceden yoksun olmasınlar diye çocuklar adına, kadınlar adına, kentler adına, tarih adına bu sefer kurtarıcı kim?
Kalpten, akıldan, ruhtan, vicdandan yoksun olanların kirlettiği dünyayı temizleyecek kim?
Kötülük giysilerini giyenleri utanca boğduracak, çıplak bırakacak kim?
“Pahalılık yoktur kardeşim” diyen tuzu kurulara sözüm “yükselen fiyatlar karşısında geliri o oranda yükselmeyen vatandaş vardır” diyorum. Yükselen fiyatlar, enflasyonla azalan kazançlar, sıradanlaşan yoksulluk vardır…
Yoksulluğa yol açan virüslerin aşısını bulacak kim?
Küçülmeler, çakılmalar, sarsıntılar ve en fazla kaygılar istihdam cephesinde sürüyor. Küresel kapitalist sistemin zemininde eşitsizlik ve sömürü yükseliyor. Kapitalist ekonominin temel mantığı adaletsizlik ve sömürü ilişkisini sürdürmek değil mi? Offshore hesaplar, servet kaçırma pratikleri devam ederken, hırsızlıklara, soygunlara, çökmelere dur diyecek kim?
Adaletsiz bir ekonomik düzen üzerine kurulu dünyada her şey vicdansızlık boyutuna ulaştı. Yoksul ülkeler, sömürgecilik mirasının eseri olarak daha da yoksullaştı.
Kendi yandaşlarının vergilerini, borçlarını sildikleri kadar, halk’ın borçlarını da silselerdi ya…
Dünyada en zengin 200 kişinin geliri saniyede 500 dolar iken, 3 milyar insan günde 2 doların altında bir gelirle yaşarken yoksulluk acı ve utanç verici olmalı! Yoksulluk ve gelir dağılımında adaletsizlik giderek artarken, yoksullukla mücadele etmek zorunda kalanların çoğunu çocuklar ve kadınlar oluşturuyor. Zengin dünyanın yoksul insanları artıyor!
“Sadece israfı durdurmakla bile dünyadaki aç insanları doyurmak mümkündür” diye düşündüğümde bir şiirim aklıma geliyor;
Muhtaçlık demlenirken, yoksulluk kurşunların gölgesinde büyüyor
Sürüklenen yoksulluğun peşinde ölüm harman olmuş
Yürüyor ayrılıklara geleceğin umudu demir dişlileri kırılmış
Yoldaki kervan gibi parçalanmış yolcusu
Acıların yüklendiği sevdalarda hep ayrılık var
Yoksulluklar bin derttir, hastalıktır, yalnızlıktır
Ölüm de olsa adı ayrılıktır, ocağa düşen ateştir
****
Neşet Ertaş’ın “insanlık varlıkla olur sananlara” söylediği gibi adil bir dünya için halkına kalkan olacak kim?
Bin derdime çare olacak kim?
Yoksa aç dinle Neşat Ertaş’ı "goynüm hep seni arıyor, neredesin sen?”
Sağlık ve Sevgiyle Kalın
Aydan TUNCAYENGİN
YORUMLAR