FALA İNANMA FALSIZ DA KALMA
FALA İNANMA FALSIZ DA KALMA
On iki mevsimin bana göre en güzeli eylül ayı. Tatil biter, okulun, yeni çalışmaların başladığı dönem. Yaz mevsiminde yapılabilecek her şey yapılıp, sıcağa doyulup hatta bıkılıp, havanın hafiften serinlemeye başladığı eylül başlarında, pırıl pırıl bir sabah.
Yatmadan önce çekmeyi unuttuğum perdenin azizliğine uğruyorum. Güneş üzerime doğduğu için uykumu alamadan uyanmak zorunda kaldım. Gece geç yattığım için perdeyi kapatmayı akıl edememişim.
Liseden beri görüştüğüm bekar son arkadaşımı da, dün gece baş göz ettik. Her ne kadar feminist takılıp, söylemlerim ‘Bekarlık sultanlık, evlenip de ne olacakmış, ağrısız başıma soğan saramam’’ olsa da, gelinin attığı çiçeği yakalamak için kızın birinin ayağını çiğnedim, sonuç fiyasko. Anlaşılan bu senede bekar gezeceğim.
Duygu Asena’yı idol olarak seçtiğim gün farkında olmayarak, yalnız genç bir bayan olarak yaşamayı seçmişim. Asena’nın ‘insanlar evlensin ama ayrı evlerde yaşasın’ tezi burada işe yaramıyor çünkü burası Türkiye!
Hayatımda iletişim kurduğum erkekler kapıcı Rıfkı’ Abla ekmek lazım mı? İşyerindeki çaycı ‘’Abla sende hala çayı şekerli içiyorsun’’ Sosyal medyadan ‘Merhaba, günaydın, nasılsın’ diye mesaj yazan dul amcalardan ibaret.
Düğünde gelinle damadı tebrik ederken otuz iki dişimi gösterip, sırıtarak’’ Ay canım çok tatlısınız, bir yastık da kocayın, çok mutlu olun’’ iç sesim’ ‘İnşallah birbirinizin telefonun çöp kutusunda, eski sevgililerinizle fotoğraflarınızı bulursunuz, bir birinizi yiyin, tez zaman da boşanın’ temennilerimdeki fesatlık gecikmiş geç kalmış birinin artık gelmesini arzuladığımı gösteriyordu.
Başlarım Feminizmine!
Evlenene çeyrek tak, doğum yapana çeyrek tak, evini yenileyene hediye götür, gerekçe hazır, hepsini geri almam lazım! Yalnız başıma mutfak kapısıyla bakışarak kahvaltımı yaptıktan sonra, resmi bir işlem için Konak meydanının yolunu tuttum.
İşine yetişmek için kıvrak adımlarla yürüyen kalabalığın arasında, bir birine baygın bakmaktan yürüyemeyip hızımı kesen sevgililere gıcık olarak meydana vardım. Saat kulesi sabah güneşinin altın da pırıldayarak parlıyordu.
Hiç yapmadığım bir şey yapıp görüntüyü arkama alıp selfi çekip stories yapmaya karar verdim, telefondaki görüntüme hayran oldum, ‘ne güzel görünüyorum, ışıldıyorum, saçlarım ne güzel’ diye düşünürken, sol tarafımdan bir roman bayan ’’ Sen ne güzel görünüyorsun ışık saçıyorsun, pırıl pırılsın ‘’ diyerek önümde durdu, enerji fışkıran bakışlarını gözüme dikti.
Aklımdan geçen düşüncelerin aynısını duyunca ‘Büyülendim’
‘’Senden çok güzel elektrik aldım, bak bunu erkese yapmam.’’ Piyano çalan Fazıl Say gibi ahenkle dans eden elleriyle, sağ elimi açıp avuç içimde parmaklarını gezdirerek umut yağdırmaya başladı. ‘’Upuzuuun bir yolun var’’ canımda bu aralar nasıl gezmek istiyor! ‘’Seni deli gibi seven bir gocannn olacak’’ İki elini yana açıp ‘’Çok güzel bir ayaaatın olacak’’
Bekletmiş üstelik gelmemiş mutluluk trenim geliyordu! En saftirik halimle beni heyecan dalgası kaplamasına rağmen iç sesim uyarı veriyordu. ’Para isteyecek, hem de çok fazla, dikkatli ol’
‘’ Atasın bir tavuk parası be ya’’ ‘’ Tavuk parası veremem çok !’’ ‘’ O zaman gönlünden ne koparsa’’ Bir ayda duyamayacağım, güzel söz ve iltifatı, bir anda duyunca on lira verdim. Elimi tutup bu defa da korku salmaya başladı. ‘’ Ama nazar var sende, kem gözler var üzerinde, seni çekemezler be ya’’ Nasıl olduysa elinde çiçek kurusu belirdi, fısıltıyla bir şeyler okuyup üzerine üfledi, sonra bana da üfletti.
İki üniversite okumuş, kariyer yapmış, son bir yılını Harvard’ lı hocaların yazdığı kişisel gelişim kitaplarını okumuş ben, falcı bir çingeneyle, kuru bir çiçeğe tılsımlı üfürükle üfleyip havaya fırlatıp kem gözlerden bana sirayet eden kötü enerjiyi def ettik.
Bizimki yine başladı ‘’ Atasın bir tavuk parası be ya’’ E o da haklı, kuru bir çiçekle birlikte beni terk eden , nasibimi bağlayan nazarın hatırına bedel ödemeliydim. Hayatım düzene girecekti! ‘’ Ödemelerim var fazla veremem’’ deyip on lira daha verdim. Yüzünü ekşitip, sevimsiz bir soluk attıktan sonra isteksizce aldı.
Kaldığı yerden tekrar başlar korkusuyla arkamı dönüp, meydanda yemlenen kuşların çıkardığı pır pır kanat sesleri arasında hızla işimin olduğu resmi daireye doğru yürüdüm.
Eve geldiğimde kendimi kitaplığımdaki kitapları incelerken buldum. Felsefe, Psikoloji, Biyografi, zihnimde Yasemince programındaki Gülazer’ in repliği ‘’ Gomiserim Faysal’ım yire bakanım, yürek yakan sazanım. Bir çingeneye iki dakika da yirmi liramı kaptırmıştım. Kişisel gelişim kitabının birini elime aldım, ben hiç gelişmemişim!!
Eee ne de olsa bekletmiş üstelik gelmemiş saadet treni bekleniyordu….