BÜYÜMÜŞÜM
BÜYÜMÜŞÜM
Camdaki buğuya parmağıyla ismini yazdı, aşağıya doğru akan damlalar dışarının ıslaklığıyla aynıydı ürperdi! Sevemedi kışı, içeride kalsa canı sıkılır, dışarı çıksa sert ayaz parmakları sızlar, dut ağacının hamurlaşmış yapraklarına bassa kayıp düşecek.
Kızarmış ekmek kokusu doldu odaya, kendi koyunlarından yapılmış tereyağı ile lezzet şöleni, sobaya yeni atılan odunun çıtırtısı, iliklerine işlemiş sıcaklık. Babaannesinin tüm bedenini saran başörtüsü, gözlerinden saçılan yakamozlar, o yaşlarda anlamıştı güzel kadın yüreği sevgi dolu, mutlu kadındı. En lezzetli yemeğini yerken çaydanlıktan gelen fokurtunun duyumsattığı, ’Huzur’ hissi...
Otuz yılda çok şey değişti, lüks restoranda garson önüne ana yemeği bıraktı. İnceden çalan caz müzik, bu defa deniz kenarındaki camekana çarpan dalgaların getirdiği su damlası, aşağı doğru akarken soğuğu hissetti, üşüdü!
Sevdiği adam karşısındaydı, bakışlarında ısındı. İşindeki sorunları anlatıyordu, yılmış, dert rüzgarında savruluyor, artık kalbinde meltem esmeliydi, yosun gözlerini daimi ışıldatma zamanıydı. Çantasından hediye paketini çıkardı, merakla açılan paket, elindeki biberona ve emziğe şaşkın bakan gözlerdeki sevinç, gülümseyiş.
İçinde canlanan, canından can günden güne büyüyecek, korktu bir an, ya içindeki kız çocuğu büyümüş müydü, korkularını yendi mi, yaralarını sardı mı, yeni canını ebediyen misafir edeceği kaleleri sağlam mı, fırtınalara zelzelelere dayanıklımı?
Ellerini coşkuyla tutan elin sahibiyle göz göze geldi,
‘’ Nasıl yani ben şimdi babamı oluyorum! ’’