Kemerden İklime
Beni ve eşimi, çocukları gibi seven sevgili teyzem Naciye Ugan’ı 52 günlük yoğun bakım sürecinden sonra ebediyete uğurladıktan sonra Göcek’te Zeynebim Kafe Restorana geldik. Bir yandan rahmetlinin güzelliklerini iyiliklerini diğer yandan da deprem sonrası ülke ve bölge ölçeğinde yaşanacak sorunları ve turizm sezon hazırlıklarını konuşurken oğlum Emre Demir’den telefon geldi: “Annem Uludağ Pediatri kongresine giderken İzmir - İstanbul otobanı Savaştepe kavşağında kaza geçirmiş. Ambulansla hastaneye götürüyorlarmış.” dedi.
Kızım Başak ile hemen yola çıktık. Telefonlar, doktorlar, tanıdıklar derken epey yol aldık. Çocukluğumuzda saya saya bitiremediğimiz Yatağan- Çine arasındaki Gökbel virajlarını (o yıllar 280 viraj bugün 80 dolayında) aşarken Çine barajının 10 Marttaki su doluluk oranının dörtte bir düzeylerinde olması dikkatimi çekti. Özellikle iktidar başta olmak üzere depremde yaşadığımız yetersizliklerimiz, beceriksizliklerimiz toplumsal bir depresyona, mutsuzluğa yol açtı. Ayrıca her gün yaşanan trafik kazaları, kadın cinayetleri yanında iklimde de görülen olumsuz tablo ister istemez gelecek endişesini arttırıyor. 2 ay sonra ülkemiz için çok önemli olan seçimler geliyor. Depremin 36. gününde daha kaldırılmamış binlerce ton moloz, bulunamamış kayıp insanlarımız var. Ulaştırılamayan çadırlar, yardımlar, daha neler neler.
Yaz aylarına 2 - 2,5 aylık bir süre kaldı. Yağacağına da kuşkulu yağışlarla barajlarımız dolar mı? Et fiyatları 300 TL’yi bulmuş. Tarımda yaşanan onlarca sorun, artan yoksulluklar. Ekonomiyi bekleyen olumsuz sürprizler derken Cop27 aklıma düştü. Sahi bütün dünya ülke temsilcileri yani gelişmiş, az gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler iklim değişikliklerini görüşmek tartışmak için Mısır’ın Şarm El- Şeyh şehrinde Kasım ayında 12 gün sabah akşam onlarca toplantılarda tartıştılar. Dünya iklimi nereye gidiyor, karbon emisyonu yani günlük aylık karbon salınımının azaltılması, yıllık sıcaklık artışı, enerji dönüşümü, yeşil enerji, yeşil dünya. İtiraz edenler etmeyenler. Hatta dışarıda protesto gösterisi yapan çevreciler. Televizyonlarda görmüşsünüzdür.
Hastaneden gelen haberler içimizi biraz ferahlattı. Yapılan ilk müdahaleler ve tetkiklerle birkaç küçük kırık ve yumuşak doku ezilmeleri dışında kaza az hasarla atlatılmış görülüyordu. Ben bu iki duygu arasında yola devam ederken radyoda yapılan bir tartışmada İstanbul barajlarının doluluk oranlarının son yılların en düşük seviyesinde olduğu konuşuyordu. Çevre, Şehircilik Bakanlığına Başkanlık sistemine geçtikten sonra İklim Değişikliği kelimelerini de eklenmişti. T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. Apolet zengin. Son 11 ilimizi yerle bir eden depremde yıkılan binlerce binanın yani şehirciliğin ve çevreye dağılan toz ve kansere yol açan aspest kirliliğini de göz önüne alırsak bakanlığın ne çevre ne şehircilik anlamında 20 yılda hiçbir şey yapamadıklarını gördük. Hele bu iklim değişikliği konusunda sadece isim eklemenin ötesinde bir katkılarının da olmadığı düşüncesindeyim.
Umarım bu Cop27 toplantılarını izlemişsinizdir.
Yazarımız Taylan Kurt, sefiya.org’ta “Cop 27 çıktıları ve Türkiye’nin konumu” başlıklı yazı özetinde şöyle tanımlıyor. “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı (COP 27), Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde 6-18 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirildi. Konferans, geçtiğimiz yıl Glasgow’da düzenlenen COP 26’nın taahhütlerinin güçlendirilmesi ve gerçekçi eylem planlarına dönüştürülmesi hedefiyle ve “Uygulama Konferansı” (Implementation COP) mottosuyla başlamıştı. Afrika kıtasında gerçekleşmesi nedeniyle de bölgenin iklim krizi karşısındaki hassasiyetlerini vurgulaması bekleniyordu.”
Aslında benim anladığım kadarıyla Kuzey yarım küre ülkeleri ile Güney yarım küre ülkelerinin bir araya gelip dünya sorunlarını birlikte tartıştıkları nadir buluşma noktalardan biri gibi gözüküyor.
Dünyayı iklim sorunları, pandemi sonrası bir türlü düzeltilemeyen dünya ekonomi sorunlarını yaşarken biz ayrıca deprem ve siyasi sorunları da ekleyerek yaşıyoruz.
Bazen hayal etmek, güzellikleri, iyilikleri istemek hakkımız diye düşünüyorum. Depremden ders çıkarsak, yaşanan olumsuzlukları fırsata çevirsek; on binlerce yeni bina yapılacak. Çatılarını güneş enerji sistemleriyle döşesek. Yenilenebilir enerjinin, güneş enerji sistemlerinin oranlarını arttırsak. Fosil kaynaklı enerji oranlarını azaltsak ne güzel olur değil mi?
Molozları bile hala kaldıramayan bizi yönetenler, alelacele bina temellerini kazanlar arasında bunları düşünen planlayan birileri çıkar mı diye düşünürken Balıkesir’e ulaşıverdik.
İki küçük kırık ile kazayı atlatan eşim Dr Esen Demir ve Dr Ezgi Topyıldız hanım otobandaki zincirleme trafik kazasından ucuz kurtulmuşlardı. Araba doğal olarak pert olmuş. Kemerin takılı olması hayatlarını kurtarmıştı.
İklim, deprem, ekonomi, seçimler çok çok önemli ama en önemlisi ister önde olun ister arkada mutlaka kemer takmadan yola çıkmayın.
Göcek
13.03.2023