NASIL BAKARSAN ÖYLE GÖRÜRSÜN
Kah güneş açtı patlattı tomurcukları pembe beyaz, kah bulutla sıvayıp sakladı güneşi, döndük yüzümüzü yine kışa. Bu sabah yağmura uyandık.
Halbuki daha iki gün olmadı göğe uzanan devasa binaların altındaki dehlizin bir cennete çıkarmasıyla bir kot bir tişört neşeli koşuşturmalarımız.
Kapıdan girer girmez karşıladı sarı laleler botanik parkta, Mazhar Alanson’un “sana sarı laleler aldım çiçek pasajından” şarkısı çınlarken kulaklarımda. Lalelerin ardında bir yel değirmeni çarptı gözüme, hemen yanına gidip verdim pozumu Don Kişotvari...
Elimde paslı mızrak, kılıç ve kalkanım, üzerimde zırhım, başımda miğfer, çaktırmayın o bir berber çanağı, yanımda küheylan atım Rosinante, sakın sıska dediğinizi duymasın. Fotografı çeken de kim dersiniz? Silahşörüm Sancho Panzo. Aşkım Dulcinea da buralardadır, bu güzelliği asla kaçırmaz, siz düşsel sanırsınız prensesimi şimdi.
Dinle Rosinante ilerde maceramızı kaleme alacak şanslı yazar kitabına şu cümlelerle başlayacak “Ünlü Şövalye Manchalı Don Kişot zalimlere haddini bildirmek, ezilenlerin iniltilerini dindirmek için sıcak yatağını ve çok sevdiği baba ocağını terketti. Soylu atı Rosinante’ye atlayıp yola çıktı. “
Şimdi oldu, konu sanata, edebiyata geldi ya, oh bi rahatladım. Hafta başında durdu sanki o sincap zihnim; önce kitaplar dedim, yok yok fırça vuruşlarıyla başlayıp hikayeleşen resimlere geçelim, ama ne çare hiçbirine odaklanamamıştım bir türlü. Bu arada tam fırça darbeleri diyecekken sustum, resim öğretmenimin esprisi geldi aklıma, tehlikeli bir sözcük bu diyordu gülerek.
Don Kişot; İspanyol yazar Miguel de Cervantes tarafından Rönesans döneminde alaycı dille yazılmış bir kitap. Kitabın ana kahramanı çok fazla şövalye kitapları okuyan, hayal gücü çok geniş, dünyayı kurtarmak, kötülükleri yok etmek, iyilikleri yüceltmek için yola çıkan bir şövalye. Yel değirmenlerine savaş açtığını bilmeyenimiz yoktur. Silahşörü Sancho Panzo ise ona gerçekleri göstermeye çalışan bir kahraman. Yeldeğirmenlerine savaş açan Don Kişot idealizmi, hümanizmi betimlerken, Sancho realizmi temsil ediyor, birbirine tamamen zıt iki karakter. “Neşe ve keder insanın gözbebeğindedir, nasıl bakarsan öyle görürsün” diyen Cervantes’in dünya edebiyat tarihine armağan ettiği bu dev roman, ilk çağdaş roman olarak kabul ediliyor.
Kitabın içinde Osmanlı esintilerinin de olması Cervantes’in Haçlıların Osmanlıya karşı yaptığı savaşta, Cezayir’de Osmanlı donanması tarafından esir alınması ve beş yıl boyunca esaretten kurtulamamış olmasından kaynaklanıyor. İnebahtı savaşında da Osmanlıya karşı savaşan Cervantes’in sol kolu felç kalmıştı.
Cervantes kendi eseri ile ilgili şöyle demiş; “çocuklar onunla eğlenirler, gençler onu okurlar, büyükler onu anlarlar, yaşlılar onu alkışlarlar.” Ben onu anladığım dönemdeyim, çocuk yaşta iseniz şanslısınız daha çok okuyacaksınız demektir.
Dünya edebiyatını etkileyen, ilham veren bu eserden birçokları gibi Yaşar Kemal’in de İnce Memed eserinde etkilendiği söyleniyor. “Ona dört beş tane Don Kişot kitabı verilince birini alıp gerisini iade etmek istedi ama veren kişinin bilerek verdim hayatının belli dönemlerinde yeniden okuyup anlamlar çıkarmanı istedim.” dediğini Abidin Dino Yaşar Kemal ile ilgili bir anısında anlatıyordu.
Madrid’e bir kez daha gidersem trenle Cervantes’in doğduğu yer olan Alkala de Henares şehrini ziyaret edeceğim bu sefer, Madrid’in 25-30 km kuzeyinde imiş. Gel de Avrupa’yı kıskanma, 1500’lerden kalan bir ev hala korunuyor avluda kuyusuyla. Odası yazarların armağan ettiği farklı dillere çevrilen kitapları ile dolu imiş. Türkçe çevirisini de yazar Buket Uzuner hediye etmiş, videosunu izledim. Sergilenenler arasında korsan bir kitap bile varmış, hayret ettim, o yıllarda bile korsan varmış. Yapılacaklar listem günden güne uzuyor, Paris’e gittiğimde de Monet’in son yıllarını geçirdiği ve en güzel resimlerini yaptığı Giverny’deki kır evini, yapay göl ve çiçeklerle cennete dönüştürdüğü bahçesini gezip görmeyi kafama koymuştum.
Sarı lalelerden kırmızı ve beyazlara, oradan baharı kollarında taşıyan ağaçlara doğru arıları kovalayarak kayboldum bu güzel botanik parkta. Küçük bir kız geçti yanımdan saçları iki belik, çilli yanaklarıyla sevimli mi sevimli, elinde mavi kurdeleli hasır şapkası, pütükareli robadan elbisesi, sanki bir yere yetişecekmiş hızında. Deklanşöre en doğru kadrajda basmak istiyordu önü sıra yürüyen babası.
Belik nedir bilir misiniz, halk dilinde saç örgüsü. Ben hiç belik yapamadım saçlarım çok cılızdı küçükken, zaten annem de takmıştı kısacık kesmeye, ama ablamın saçlarını görmeliydiniz, nasıl gürdü ele sığmazdı her bir beliği. Babam işten gelirdi ki benim yine iki gözüm iki çeşme, saçlar küt kesili kulak hizasında, teselli etmek ona düşerdi. Alışkanlık oldu herhalde, yetişkinliğimde de ben küt kestirdim saçlarımı bu sefer.
Keşke buraya taçlarımı getirseymişim diye düşündüm, öyle çoklar ki, her biri Adana Portakal Çiçeği Karnavalından alınmış, kolay mı onuncusu düzenlendi bu yıl. Bu botanik park evime öyle yakındı ki, ilk fırsatta piknik sepetiyle yine gelecektim zaten. Kırmızı kareli bir örtü çimlerin üzerinde, birkaç sandviç sepette, hani şu koluna takıp salına salına yürünenlerden, sepetleri de pek bi severim.
Pıtır pıtır açmıştı çiçekler sağda solda, otlardan kırmızı yapraklılara, aşkla baktım araba ile giderken, aslında toz dumandı etraf, kentsel gelişimmiş, onu görmeyi seçmediğimi farkettim birden. Cervantes’in dediği gibi. “Neşe ve keder insanın gözbebeğindedir, nasıl bakarsan öyle görürsün”
İster misin Aysel bugün Don Kişot’u anlatsın dedim, içeri girdiğimde “Çağdaş Edebiyat” yazıyordu barkovizyonda ve konu Don Kişot ile başladı “Kendine Ait Bir Oda” dersinde.
Dün akşam Kozyatağı Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesinde düzenlenen “Direklerarası Seyirci Ödülleri” törenine katıldım, içim umutla doldu onca tiyatro sevdalısını bir arada görünce, yediden yetmişe gönül vermiş pırıl pırıl bir topluluktu bu. Bu sefer de tiyatro sanatçısı olmak istedim, ama ressam da olmak istiyorum yazar da. Aslında Göcek’e gidiş nedenim bir Tiyatro Atölyesine katılmak idi, sonrasında yol köşe yazarlığına çıktı o sihirli Toros Dağlarında.
Bu güzel geceden gurur verici bir haberim var, ama onu ayrıca kaleme alacağım.
Haftaya görüşmek üzere…