Antik Bir Kent
Öyle bir Antik Şehir ki..
Yolum Gökova Körfezinin Güney kıyılarının ıssız ucundaki, yaklaşık 3 bin yıllık tarihiyle “Knidos Antik Kenti”’ne çıkmıştı.
Knidos; Muğla’nın Datça ilçesinde bulunan, Karya dönemine ait antik bir şehir.
Empresyonist ressam Monet şimdi burada olsa, uzun yıllar yaşadığı evindeki köprüyü ve nilüferleri günün her saati resmettiği gibi, burada da farklı saatlerde, ışığın yansıdığı her anın büyüsünü yansıtırdı tuvaline eminim, sabahı başka, güneşin en tepede olduğu öğle vakti başka, akşamı başkaydı.
Yüksek sütunlar arasında üzerimdeki fıstık yeşili şalım yerlere sürünerek dolaşırken, taa tepelerden aşağıya geniş merdivenlerden, başında gösterişli tacı, sevgi timsali kraliçe edasıyla basamakları birer birer inerken sordum?
“Böylesi güzel enerji nereden, mesajın nedir bana?”
Gördüm ki burası da bir kültür ve sanat şehriymiş, biri 20.000 diğeri 5.000 kişi kapasiteli iki tiyatrosuyla. Heykeltraşlar, ressamlar, bilim insanları gelip geçmiş buradan. Tarihin büyük astronomi ve matematik bilimcisi Eudoksus, dünyanın ilk tıp merkezlerinden birini burada kuran doktor Euryphon, ünlü ressam Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos burada yaşamış. Burası aynı zamanda önemli bir siyaset ve ticaret merkeziymiş, doğusunda ve batısında iki limanıyla, Knidos orijinli amphoralar ve özgün tasarımıyla seramik kaplar çeşitli ülkelere buradan gitmiş, önemli de bir şarap üretim ve ihraç merkeziymiş.
Yukarılarda kalmıştı Dorik Stoa kilisesi kalıntısı ve günümüze kadar tek parça ulaşmış bilim adamı Eudoksus’un güneş saati. “Knidos’un güneş saati Hellenistik devirdendir.” yazıyordu yanındaki tabelada. Paris’in Bastille bölgesinde de masalsı bir avlunun duvarında gördüğüm hala çalışan güneş saatini de hayretle incelemiş ve paylaşmıştım bir süre önce.
Bir de aslan heykeli varmış burada, Knidos aslan heykeli; limana düşüp denize gömülen onbir tonluk bu mermer aslan denizden çıkarılıp bir İngiliz harp gemisine yüklenerek British Müzesine götürülmüş pek çok eser ile birlikte. Şu anda sadece kaidesi kalan Atinalı heykeltraş Praxiteles’in ünlü eseri çıplak Afrodit heykelinin de nerede olduğu bilinmiyormuş.
Burada bir boşluk hissine kapılmıştım zaten, kırık parçalar hüzünlü yerde.
“Knidos hasattan sonraki bir tarlaya benzer.” yazıyordu bir yerlerlerde.
Çıkışa yakın köşede bir kenar taşına iliştim, elimi gezdirirken eski taşların üzerinde. Hemen yanımda bombeli yapraklarıyla çiçeği andıran koca motifli bir kaya parçasının ardından tüm alanı, gözalıcı Körfez’i ve ardındaki deniz fenerini bütünüyle görüyordum, seyre daldım bu eşsiz manzarayı sessizce.
Ben çıkarken gülümseyerek uğurlayan, köylü çocuklarınınki gibi kızarmış elma yanaklı gişe görevlisine, “Ne mutlu siz hep buradasınız, buranın enerjisi çok yüksek” dedim, dönüp son kez bakarken tepesine doğru. Çıkarken gözle görülebilen akıntısı ve huzur veren sesiyle denizin kenarında biraz oyalandım. Sevdim ben Knidos’u.
Dönünce biraz araştırdım, dağıldım toparlayamadım, çok şey vardı anlatacak, kafam bilgiyle harmanlanırken, izlenimlerim uçuşuyordu.
Ay akrepte diyordu astroloğumuz Aytaç Öner, bir yükselen akrep olarak çok iyi tanırım bu enerjiyi, ipek böceğinin kelebek olmadan önceki kozaya girdiği dönemdir. Portakal çiçeği kokulu evimizde çok beslemiştim, okul harçlığımla aldığım kurtları tazecik koca dut yaprağı üzerinde. Sıra ilmek ilmek koza yapmaya gelince de üçgen suratıma göre kocaman duran kahverengi gözlerimi iri iri açarak ipek ipliğiyle nasıl dokuduğunu dikkatle izlerdim. Mucizenin gerçekleştiği an ise kelebek olup uçarken ki haliydi, özgürce çırpılan kanatlar.
Sihir ve mucizelerin ötesinde, gelinleri bile kıskandıracak kadar saf, duru, beyazlığa doğru yola çıktık şimdi, Datça’ya badem çiçeklerini görmeye. Kimisi tek tük patlamışken, kimisi inadına açmış tüm çiçekleriyle. Şubat ayında tüm çiçekleri açan ağacı aykırı, şairi aykırı.
Yol yine sanata, sanatçıya çıkmıştı, “Mekanım Datça olsun” diyen şairimize.
başka türlü bir şey benim istediğim:
ne ağaca benzer, ne de buluta.
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava..
CAN YÜCEL
Haftaya görüşene dek sevgiyle kalın...