Kıssadan Hisse Öyküler

Aydan Tuncayengin aydan.tuncayengin@gocekgazete.com

Kıssadan Hisse Öyküler
Kişisel gelişimim için kıssadan hisse öyküleri okumak tercih ettiğim bir türdür.
Kendimi geliştirmek, baltamı bilemektir. Kendime zaman ayırıp, yaşamımı objektif bir bakış açısıyla gözden geçirmek, zayıf bulduğum yönlerimi güçlendirmem için çaba göstermektir.
Zihnimle, ruhumla, tüm yaratıcılığımla hazır olmaktır. Karakterimin ve irademin güçlü olmasını, geçmişten aldığım derslerden bağımı koparmadan ilerlememe borçluyum.
Değişim serüvenim, gelişerek devam eder. Çünkü değişimin külfetine katlanamayanlar, gelişimin nimetlerinden faydalanamazlar.

Sizlerle üç bin yıl önce yaşamış Çinli düşünür Lao Tzu’dan aktarılan, hayatın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında acele karar vermekten kaçınmamız gerektiğini anlatan kısa ve etkileyici bir öyküsünü paylaşmak istedim.
****
Çinli Düşünür Lao Tzu’nun Öyküsü: Yargılama Takıntısı
Atı kaybolan yaşlı adam oğlu ve sürekli yargıda bulunan köylüler.
Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Çok fakirmiş, fakat öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki bu adamın, kral bile onu kıskanırmış.
Bir çok defa kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.
“Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?” demiş hep.
Derken köyde bir sabah balkmışlar ki, at yok.
Köylü, ihtiyarın başına toplanmış.
“Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Bu fakirlikte böyle değerli bir şeyi nasıl koruyabilirsin?
Krala satsaydın, istediğin kadar paran olurdu ve ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.
İhtiyar “Bir karara varmak için acele etmeyin” demiş. Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu.


Ondan ötesi sizin yargınız ve sizin yorumunuz. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Ama aradan çok gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, kendi başına dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki bir düzine yabani atı peşine takıp getirmiş.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.
“Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değilmiş, şimdi bir sürü atın oldu; adeta başına devlet kuşu kondu.”
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin ama yargılamayın
Bilinen gerçek sadece bu.
Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç, tüm bildiğimiz yaşamın yalnızca bir kesiti. Yaşam bir kitap gibidir. Bir kitabın ilk cümlesinin ilk kelimesini okur okumaz o kitabı nasıl anlayabilir, tamamı hakkında yargıya varıp fikir yürütebilirsiniz?”
Köylüler bu defa ihtiyarla açıktan dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatağa hapsolmuş.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara.. “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.
İhtiyar “Siz yargılama hastalığına tutulmuşsunuz, hep erken karar veriyorsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin yargınız ve yorumunuz. Ama acaba ne kadar doğru
Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez. Fakat siz her şey yaşanmış gibi sonuç çıkarıyorsunuz!”
Derken birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile ülkeye saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.
“Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.”
“Siz erken karar vermekten kurtulamıyorsunuz. Daima yargılıyor ve sonuç çıkarıyorsunuz” demiş, ihtiyar.
“Oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece yaradan bilir.”
Lao Tzu, etrafına anlattığında öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış:
Yargılamayın ve acele karar vermeyin! O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz.
Yaşamın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında yorum yapmaktan ve sonuç çıkarmaktan kaçının...
Yargılama aklın durması halidir. Yargılayıp kararınızı verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısıyla gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karar vermeye ve bir sonuca varmaya zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Yargılamak, bir son nokta koymaktır. Oysa seyir asla sona ermez; bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, bir diğeri açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.

Sözün özü; Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının...
Lao Tzu (Lao Çu diye okunur), aslında Çince “Yaşlı Bilge” anlamına gelir.
Ne zaman yaşadığı tam olarak bilinmeyen Lao Tzu, günümüzde Taoizmin kurucusu olarak kabul ediliyor.
Lao Tzu ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 100’lü yıllarda bir Çin tarihçisi tarafından yazılmış bir eserde bulunuyor. Bu eserde, Lao Tzu adında bilge birinin Çin’in Honan eyaletinde doğduğu yazar.
Tao Te Ching adlı eserin Lao Tzu’ya ait olabileceğine inanılır.

Sağlık ve sevgiyle kalın.
Aydan Tuncayengin
www.aydantuncayengin.com