Benim kalemlerim var!
Benim kalemlerim var!
Kalemlerimle yarışmak başıma daha önce gelmedi ama ilk sayılarda, ilk yazılarda, konu seçmek kolay değildi. Otuz yıl oldu!
Yayının misyonuyla doğru selamlaşmak, tonuyla, tarzıyla ters düşmeden özgün bir görüş sunabilmek önemli. Güncel olanı kucaklarken, mümkünse, geleceğe doğru perspektifle bakmak ve anlamlı bir gündem oluşturmak gereklidir…
Gazetecinin ve yazarın kendine koyduğu çıta işte o anlarda yükseliyor. Kalbiniz çarpıyor, heyecanlanıyorsunuz. Sevgilerinizi ve sevenlerinizi kucaklamak için daha kocaman açıyorsunuz kollarınızı, daha kocaman atıyorsunuz adımlarınızı…
Yıllardır kuruyorum, düşünüyorum. Bir sürü şeyi koyup kaldırıyorum yazılarıma. Git gide katılaşıyor, kararlılaşıyor tuşlar… Sonunda kafamı kurcalayan şeyleri yazmayı seçiyorum. Bazen de “aman dur, acele etme diyorum!”
Huysuz ve Tatlı kadından beklenileni yapmak lazım! Kolay değil hem huysuzluk yapacaksınız hem de yaptığınız huysuzluklara karşılık “ne tatlı kadınmış” dedirteceksiniz. Marifet gerek! Ben marifetli olduğumu biliyorum da bana taktıkları bu lakapla -kendi adıma- uyuşuyor muyum, bilmiyorum! Laf aramızda yıllardır hoşuma gidiyor…
Okuyucu kitlenizle görüşlerinizi, öngörülerinizi, izlenimlerinizi, hikâyelerinizi, dünyada olup biteni, siyaseti, özgür düşüncenizi, beyin fırtınasında kaleminizin hünerini çoğaltarak paylaşmaya çalışmak müthiş bir duygu seli…
Övmek, yermek, ona buna sataşmak iyi de, yazmak; saygıyla, ince bir hassasiyeti ve üslubu gerektiriyor...
Bir gün diyebilmek, umudunuzun mumunu söndürmemek için elinizdeki ateşi bırakmamak!
Rüzgâra karşı durmak, tüm bedeninizi siper etmek, geçmişten ders almak, geleceğe anlam yükleyebilmek heyecan veriyor…
Korkmadan, dimdik ayakta kalabilmek, onurunuzla- gururunuzla kaleminizi, gönülleri kırmadan yazmak…
Kolay değil dostlar, dilin kemiği olmadığı gibi elinde ayarı tutmuyor bazen. Ağzı olanın konuştuğu yerde, eli olanda geçirip duruyor, sana-bana, ona-buna… Kollamak lazım önü–arkayı, git gide azalan ar’ı–namusu!
Ya boş vereceksin, renklere dalacaksın, olmayan cenneti anlatacaksın insanlara! Ya da cümlelerini tablo gibi çizip içine çekeceksin bir solukta.
Yazarak anlatacak, öğreteceksin, “kendi cennetinizi çizin, girin içine” demeyi!
Yaşam kendi avuçlarınız içinde eriyip gidecek kadar buzlu, cehenneme döndürecek kadar da sıcak olabilir...
Bütün maharet sizde!
Ben yazarım, siz de okursunuz. Ama yakın bulursunuz, ama uzak. Ben kadar yakın da olabilirim size, belki bizden de ırak duygulara kapılırız. Anı yaşarız, anılara dalarız, aynı yaşamlarda kesişiriz bazen.
“Tıpkı benim gibi” dediğiniz anda yüreğimizde sevginin tohumunu da birlikte atar, yeşertiriz beraberliklerimizle…
“Huysuz ve Tatlı Kadın” olabilmenin birbirine zıt olan kutuplarını, farklı yaşamlara çeviriyorum. Hepimizin içindeki sevgi–nefreti, güzeli–çirkini ve kadını–erkeği yazıyorum. Bizi anlatıyorum…
Bir baksanız ya arada sırada aynaya…
“Demir tava gelir kömür biter, akıl yaşa gelir ömür biter” demiş atalarımız
Bitmeyecek olan mutluluklar için 6-S formülü; “Sevgi, Saygı, Sabır, Sadakat, Sorumluluk ve Sağlıklı Cinsel Hayat”.
Uygulayın sonucunu bana bildirin, buralardayım…
Dolcevita
Sağlık ve Sevgiyle kalın.
Aydan Tuncayengin