Fethiye'de Film Festivaline İlgi yoğundu

Av. Elifsu Dilek Şen info@turkishlegalcentre.com

FETHİYE’DEN BİR FESTİVAL GEÇTi

FEFSAD’ın bu yıl ikincisini düzenlediği Fethiye Film Festivali sinema sanatseverlerini bir araya getirdi

Fethiye Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği (FEFSAD) tarafından Fethiye Belediyesinin destekleriyle düzenlenen festivalde kısa ve uzun metrajlı filmlerin gösterimi yapıldı. 
Festivalde kurmaca, deneysel, belgesel, canlandırma ve komedi kategorilerindeki filmler seyirciyle buluşturuldu. 

Son gün, Fethiye Belediyesi Özer Olgun Kültür Merkezi'nde Film Müzikleri Orkestrası sahne aldı. FEFSAD Başkanı Canan Tor, festivalle kültür ve sanatı gençlere, halka yaymayı amaçladıklarını söyledi. Festivalin 5 gün boyunca dolu dolu geçtiğini anlatan Tor, "Gençlere ulaşmak için festival kapsamında bir film sınıfı atölyesi yaptık. Balinanın Bilgisi filminin galasını yaptık. Çok kalabalıktı, 120 kişilik salonda 180 kişi vardı. Bunlar mutluluk verici. Sürdürebilir olmasını istiyoruz. Üçüncü Fethiye Film Festivali de 6-9 Kasım 2025'te yapılacak." diyerek katılanlara teşekkür etti.
Festivalde ilk olarak, Film Sınıfı Atölyesi ekibi sabah saatlerinde Üzümlü yolundaki Liseler Yerleşkesinde bulunan İmam Hatip Çok Programlı Anadolu Lisesi'ni ziyaret etti..

Olgay Söyler, "tarihin filmini yapmak" filmini söyleşisini gerçekleştirdi. Sayın Söyler  Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Nur Baba romanından yola çıkarak bir dönemi inceledi. 
1913 yılında Akşam gazetesinde tefrika, 1922’de ise bu tefrikaların bir araya getirilmesi ve çeşitli eklemelerle kitap olarak yayımlanan Nur Baba romanı, Yakup Kadri’nin gençlik yıllarında intisap ettiği Çamlıca’daki Tahir Baba Tekkesindeki bir Bektaşî cemaatinin ilişkilerini konu edinir. Bu özelliğiyle, Kızılbaşlık/Alevîlik ve Bektaşîliğe dair Türk edebi yaşamındaki ilk çalışma olup yazarın Meşrutiyet döneminde Bektaşi tekkelerindeki duruma yönelik değerlendirmelerini içerir.

Esere ismini veren Nur Baba, tekkedeki zengin kadınlarla yaşadığı aşk ilişkileriyle ün yapmış bir kişidir. Onun bu davranışları, sekiz-dokuz yaşlarındayken kendisini evlatlık edinen tekkenin eski babası Afif’in ölüm döşeğindeyken eşi Celile Hanım ile gerçekleştirdiği gönül ilişkisiyle başlar ve babanın ölümüyle de onunla evlenir. Nuri’nin “Nur Baba” ismiyle anılması ise tekkenin zengin muhibbelerinden ve kendisiyle ilişki yaşadığı Ziba Hanım sayesinde ortaya çıkar. Yazarın ikisi arasındaki ilişkiyi betimleme tarzı cinsel göndermelerle yüklü olup, dergâhtaki diğer kişiler arasındaki münasebetleri de bu şekilde betimlemektedir. Nur Baba’nın söz konusu karakterlerle yaşadığı ilişkilerden ayrı olarak, tekkenin diğer kadın ve erkek müdavimleri arasındaki aşk münasebetleri de bu çerçeveyi besler. Bunların başını ise evli ve iki çocuk annesi Nasib Hanım’ın Rauf Bey ile tekke vesilesiyle yaşadığı gönül ilişkisi çekerki, bu da tekkeyi adeta bir “randevu evi” olarak görüldüğü şeklinde ifade edilmektedir.

Resmi inanç dışı topluluklar, tarih boyunca çeşitli iddia ve ithamların muhatabı olmuştur. Bunu ise daha çok resmi inancın sürdürücüleri arasındaki otorite ve onunla ilişkili zümrelerle beraber, bunların endoktrinasyonları altındaki halk tabakalarını ifade etmektedir. 
Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi içerisinde de özellikle Kızılbaş/Alevî ve Bektaşîler bu yönde önyargılara sıkça maruz kaldılar. Sözkonusu inanç mensuplarının kadın-erkek ilişkileri ve ayin-icem adı verilen ibadetlerine yönelik duyulan şüpheler “mum söndü” içerikli önyargıların şekillenmesinde etkili oldu. Bu yöndeki benzer ithamlar da 16. yüzyılda başlamak üzere Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine kadar devam etti
Kızılbaş/Alevî ve Bektaşîlere yönelik 16. yüzyıldan itibaren oluşturulan karşıt söylem, 20. yüzyılın başından itibaren Osmanlı edebiyatıyla birlikte sonrasında kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinin edebi literatüründe de yerini aldı. Bu yönüyle Yakup Kadri’nin 1913 yılında tefrika olarak yayınlanan Nur Baba romanı; II. Mahmud (1808-1839) ilebirlikte tekkeleri kapatılarak (1826) takibata maruz kalan Bektaşîleri, aradan geçen süre boyunca bilhassa halkın ve yazarının tahayyülünde nasıl konumlandıklarını gösteren ilk çalışma olması bakımından önemlidir. 

Romanın bir diğer yönüyse, genel olarak Bektaşîlikle Kızılbaşlık arasında kurulan rezonansa işaret etmesidir ki bu da yine henüz Bektaşî Tarikatı’nın yasaklanmasına neden olan ferman ve dönemin tanıklıklarıyla bütün bir Osmanlı tarihi boyunca Kızılbaşlar için kullanılan kavram setleriyle uyuşur

Olgay Söyler, Vahram Papazyan’ın oynadığı Nur Baba romanından uyarlanan oyununn Mim Mim grubunun organize ettiği kişiler tarafından basıldığını ifade ederek bir dönemin tanıklığını sunuyor.